Başarıyı Yeniden Tanımlamak: Sınavlar mı, Hayat mı?

Her yıl milyonlarca öğrenci, tek bir gün, tek bir sınav, tek bir sıralama için yıllarını harcıyor. Aileler diken üstünde, öğretmenler baskı altında, gençler ise çoğu zaman neye hazırlandığını bile tam bilmeden büyük bir yarışın içinde buluyor kendini. Çünkü başarı, hep o sihirli cümleyle tanımlanıyor: "İyi bir okul kazan, iyi bir işin olsun."
 

Ama durup sormak gerekiyor: Gerçekten bu mu başarı?
 

Bir sınavda yüksek puan almak elbette kıymetli. Emek, disiplin, fedakârlık gerektiriyor. Fakat bu çaba, insanın hayatındaki bütün potansiyeli, hayalini, kişiliğini temsil edebilir mi? Ya sanatla ilgilenen ama matematikte zorlanan bir çocuk? Ya yazmaya tutkusu olan ama testlerde başarısız sayılan bir genç? Onlar başarısız mı? Toplum olarak başarıyı çok dar bir pencereden tanımlıyoruz. Notlarla, diplomalarla, etiketlerle… Oysa hayatın kendisi çok daha geniş, çok daha derin. Birinin iyi bir insan olması, empati kurabilmesi, üretmesi, sorun çözebilmesi, sevdiği işi yapabilmesi, mutlu bir yaşam kurabilmesi de başarı değil midir?
 

Sınavlar geçici ama yaşam kalıcıdır. Bir sınavda düşük almak, başarısız olmak değil; belki de sadece o yöntemle ilerlemenin sana uygun olmadığını gösteren bir işarettir. Tersine, yüksek puanlar bazen sadece sistemin senden beklediğini yapabildiğini gösterir hayatın getireceklerine karşı hazırlıklı olup olmadığını değil.
 

Bu nedenle belki de artık başarıyı yeniden tanımlamanın vakti geldi. Sadece sınavlarla değil; karakterle, yetenekle, mutlulukla, üretkenlikle, iyilikle ölçülen bir başarı anlayışı kurmalıyız.
 

Çünkü hayat, bir test kitapçığından çok daha karmaşık ve çok daha güzel.