Atatürk’ün Cumhuriyet İnsanına Vasiyeti

Bugün 10 Kasım…

Muzaffer ve devrimci lider, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuzluğa uğurladığımız günün yıldönümü…

Umutsuzluğun hâkim olduğu koşullarda umut olan, Anadolu topraklarında umudu yeşerten yarının insanı olan ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, vatan ve cumhuriyet uğruna hayatını adayan güzel insanların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, sevgi, saygı, şükran ve minnetle anıyorum.

Kurtuluş savaşına başladığımızın 15’inci yılında, cumhuriyetimizin 10’uncu yılının kutlandığı yıldönümünde, 29 Ekim 1933’de Cumhuriyetimizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. yıl nutkunda ifade ettiği “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” sözlerini düşünüyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10. yıl nutkunda, çağının gerisinde kalan Osmanlı Devleti sonrası köylü toplum üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyetini, dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkarmak, en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılmak için az zamanda yapılan çok ve büyük işlere rağmen çok daha büyük işler yapılması mecburiyetinde ve azminde olduğumuzu ifade ediyor, Millî kültürümüzün muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarılmasını hedef gösteriyordu.

Anadolu topraklarında odağında İNSAN olan toplumsal bir değişim ve dönüşüm öngörülüyor, çağın toplumu ve devleti olmak için cumhuriyet insanı yetiştirmek gerekiyordu.

Bu amaçla, Türkiye İktisat Kongresinin toplandığını, demir ağlarla dört baştan anayurdun örülmesi, her fabrika bir kaledir sözü ile sanayileşme ve planlı ekonomi, denk bütçe çalışmaları yapıldığını, köy enstitülerinin kurulduğunu görüyoruz.

Söz konusu ekonomik alanlarda yapılanlarla birlikte siyasal, toplumsal, hukuksal ve kültürel alanlar içinde yapılan devrimler ile çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atıldığını görüyoruz.

Atatürk’ün 10. yıl nutkunda yer alan ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyetimizin kurucu lideri, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmesini, yürümekte olduğumuz terakki ve medeniyet yolunda, elimizde ve kafamızda tuttuğumuz meşalenin müspet ilim olması gerektiğini, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmenin millî ülkümüz olduğunu işaret etmektedir.

Cumhuriyetimizin 102. yılını kutladığımız bu dönemde, kurucu liderimizin işaret ettiği hedeflere ulaşılmasında yapılan çok ve büyük işlere rağmen çok daha büyük işler yapılması mecburiyetinde olduğumuz görülüyor.

Bu sebeple Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesi üzerine çıkarabilmek için Atatürk’ün işaret ettiği yetkinliklerde yarının insanı olacak cumhuriyet insanına ihtiyacımız bulunuyor.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak” ülküsü, yalnızca ekonomik ya da teknolojik kalkınmayı değil, insan merkezli, değer temelli bir uygarlık anlayışını ifade eder. Atatürk’ün hedef gösterdiği bu ideal; aklın ve bilimin rehberliğinde, özgür düşünen, sorgulayan, üretken bireylerden oluşan bir toplum olma amacıdır.

Bugün, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, dünya değişirken bu hedef artık sadece “çağa yetişmek” değil, çağa yön verebilen, evrensel değerleri kendi köklerinden besleyerek ileriye taşıyan bir Türkiye olma sorumluluğunu da içermektedir.

“Muasır medeniyet ötesi” toplum, bilimi rehber, adaleti temel, ahlakı pusula, sanatı ruh, eğitimi ise en güçlü sermaye olarak gören bir toplumdur.

Böyle bir topluma ulaşmanın yolu;

  • Eğitimde niteliği yükseltmekten, eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi merkeze almaktan,
  • Bilim, teknoloji ve sanatta özgün üretim yapabilen bireyler yetiştirmekten,
  • Kadını ve erkeğiyle eşit, fırsat adaletine dayalı bir sosyal düzen kurmaktan,
  • Cumhuriyet değerlerini çağdaş dünyanın diliyle yeniden yorumlamaktan,
  • Kültürel mirasımızı koruyarak yeniliği teşvik etmekten,
  • Ve en önemlisi, Atatürk’ün ilke ve devrimlerini birer tarihî hatıradan öte, yaşayan bir yol haritası olarak görmekten geçer.

Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözleri, bugün her birimize düşen sorumluluğu hatırlatır. Cumhuriyetin payidar kalması, onu kuranların değil, onu geleceğe taşıyanların azmiyle mümkündür.

Bu nedenle, muasır medeniyet ötesi toplum hedefi, yalnızca geçmişten alınan bir emanet değil; her birimizin vicdanına, aklına ve emeğine bırakılmış bir görevdir.

Bu görev, 10 Kasım’da yalnızca anmakla değil, Atatürk’ün fikirlerini bugünün dünyasında yeniden üretmekle yerine getirilebilir.

Bugün, onu minnetle anarken biliyoruz ki:

Atatürk, bir dönemin değil, her dönemin rehberi; bir milletin değil, insanlığın ortak vicdanıdır.

Onun gösterdiği yol, aklın, bilimin, sanatın, insanlık onurunun yoludur.

Bu yoldan sapmadan, Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında muasır medeniyetin de ötesine taşıyacak olan bizleriz.

Atamızın aziz hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor, “En büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek yaşatacağımıza söz veriyoruz.

10 Kasım’da, yalnızca bir lideri değil; bir fikri, bir umudu, bir geleceği anıyoruz.

Ruhun şad olsun Aziz Atatürk.