Koskoca partinin genel başkanı bir dönemin 'Asena Meral'i bile Kızıl Elma'yı yenecek bir şey zannediyor ki Cumhurbaşkanı'na 'dişlemekten vazgeç' diyor. Yüreğinden öptüğüm Mehmetçiğin 'Hedef kızıl Elma' sözleri Afrin operasyonu kadar tesirli, bir o kadar vurucu…Recep Tayyip Erdoğan 'Kızıl Elma'yı yeni keşfetmedi. Bunu anlamak için Ak Parti'yi, Milli Görüş'ü kazımak gerekli. Şimdi çıkış noktasına Erbakan'ı, Özal'ı, Türkeş'i alsalar altını kazıdıkça Milliyetçilik, Anadoluculuk çıkacaktır.
Şubat ayı içinde piyasada olacak Erbakan biyografisi serisinin 2'inci cildi 'Das İst Erbakan/ Anadolu'nun Sanayileşme Sevdası' isimli kitabımın araştırmalarında tam da bu konu üzerine….Kızıl Elma'yı Türk mitolojisinde 'üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan, uzaklaştığı ölçüde cazibesi artan ülküler' olarak görenlere en güzel ve hakiki cevabı Cübbeli Ahmet Efendi 'Kızılelma şirk değil, halis tevhîddir.' Bu cevabı tarihin derinliklerinde, tasavvuf yolunun hakikate ulaşma felsefesinde araştırmak bulmak gereklidir. Erdoğan yeni değil İstanbul Belediye Başkanlığı'nda aynı fikirdedir. Ruşen Çakır ile birlikte kaleme aldığımız 'Bir dönüşüm öyküsü/Recep Tayyip Erdoğan'[1] kitabımıza baktığımızda bunun ipuçlarını görmekteyiz. Recep Tayyip Erdoğan yıllar öncesinden şöyle sesleniyor:
-Türkiye'de siyasi düşüncesi ne olursa olsun, herkesin ortak paydası Türk milliyetçiliğidir. (Hürriyet, 26 Nisan 1998)
-Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz zaman Türkiye Müslümanları demektir. Biz Türkiye Cumhuriyeti yönetimine talibiz. Ayrı bir isme gerek yok. (14 Temmuz 1996, Milliyet)
- İstiklal Marşı'nın 10 kıtası bir mekteptir. İstiklal Marşı hakka kul olana mesaj veriyor. Kula kul olana mesaj vermiyor. O atmosferde bu milletin ne kadar güçlü olduğunu ifade etmiştir. İşte bu mektepte yetişirseniz diğerleri gibi vagon olmaz, lokomotif olursunuz. Bu millete lokomotiflik yakışır. Biz 100 metre, bin metre değil maraton koşuyoruz. Türk Milleti layık olduğu yere gelene kadar koşacağız. (3 Mart 1997, Milliyet)
-Ne sağdayız ne solda. Hak yoldayız hak yolda. Biz merkez sağa yerleşmeyiz. Biz merkez sağı hak yola yerleştiririz. Biz merkez sağa irtifa kazandıracağız (6 Ekim 1996, Yeni Şafak)
-Ben Türkiyeli bir Müslümanım. Müslümanlar şu anda önemli bir karar aşamasında bulunmaktadırlar. İslam havzası, bu kararın arifesindedir. İnanıyorum ki o haysiyetli kararını 21. asra girerken verecektir ve dünyada aranan, istenen gerçek barış, ancak İslam havzasının bu kararı verişiyle gerçekleşecektir. (9 Ocak 1995, Tercüman)
Daha Türkiye'deki işgal girişimleri; Gezi olayları, 17-25 Aralık yaşandıktan, 15 Temmuz yaşanmadan önce Tayyip Erdoğan gençlere 'Kızıl Elma' mesajını vermişti:
'Erdoğan, 'Yeni Türkiye mücadelemiz, bizim kızıl elmamız. İnşallah bu yolda Rabbim ömür verdiği sürece kararlıkla yürüyeceğiz. Makamlar bizim için gelip geçici. İlla bir makamda olmak şart değil. Eğer siz bu hizmeti verebilecekseniz her yerde bu hizmeti verirsiniz. Bütün mesele bir köşe taşı olabilmektir. Eğer bir köşe taşı olabiliyorsak zaten mesele bitmiştir. Maalesef insanoğlu, bizler, illa 'ben şurada olacağım' iddiasında olduğumuz için maalesef bu o ideal yeni Türkiye inşaamız hep gecikerek gelmiştir. Yoksa çok daha önceden bu inşa, bu süreç bitebilirdi. Öyle veya böyle inşallah bu iş bitecek' diye konuştu.' (10 Nisan 2015)
Tarihin bize yüklediği Türkün ruh kökünü anlama/ yorumlama ve bu yolda yürüme mesuliyetinin ana teması yalnız bugün değil Cumhuriyet'in ilanından sonra münevverlerin körü körüne Batılaşma sevdasına karşı reaksiyon olarak ortaya çıktı. 'Manda ve Himaye kabul edilemez' diyerek başlatılan kuvayı milliyetinin en önemli mahsulü Cumhuriyet olmuştu. Bu milli kararın üzerine bina edilen CHP'nin Mustafa Kemal'in vefatından daha 6 yıl geçmesine kalmadan ABD ile kurduğu yarenlik Türkiye'nin tüm bağımsızlık refleksini kültürel alana kaymasına neden oldu. Devletin inanca olduğu kadar Türkün ruh köküne inmede etkili olan/insanları kuşatması, zindanlara atması yine yürüyüşü engelleyemedi. Tasavvuf büyüklerinin 'İmanlı Türk Milleti' bakışı Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık'ta, Prof. Dr. Mümtaz Turhan'da 'Anadoluculuk' bakış açısını getirdi. Elbette Ziya Gökalp'in, Nihat Atsız'ın Türkçülük üzerine başlattığı akım 'kendine, kendi gücüne, kendi kaynaklarına dönme' manifestosudur. Böyle bir iklimde Türkiye'nin sanayileşme sevdasına kalkınmacı mantıkla bakan insanlardan biri Necmettin Erbakan ise diğeri de Alparslan Türkeş'tir.
Siyasi olarak Türkiye'nin geleceğini İnönü-Bayar kavgasına mahkum eden Demokrat Parti'nin dolduramadığı boşluğu; Köylü'de, Millet'te bulan siyasi organizasyonların içinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin 1965 yılında genel başkanlığına gelen merhum Alpaslan Türkeş'in kadrolarını yazar İffet Aslan şu sözlerle yorumluyor:
'Bu sohbetlerin yapıldığı Ramazan günlerinde istisnasız bütün CKMP'lilerin oruçlu olduklarına bakılacak olursa 'Siyaset ahlaki bir faaliyettir' ilkesine başlılıklarını tüzüklerindeki bir madde ile beyan eden bu siyası teşekkülün çatısı altında tıpkı ikiz kardeşleri MP'de olduğu gibi gerçekten de ahlak anlayışları İslam felsefesine dayanan kimselerin toplanmış olduğu görülmektedir.'
Hatta CMKP 'de, MHP genel başkan yardımcılığı yapan Ahmet Oğuz'un 1969 seçimleri için yaptığı radyo konuşmasında 'Muhammedi Düzen kuracaklarını' taahhüt etmişti. Merhum Türkeş bu sözleri şu şekilde yorumlamıştır:
'Ahmet beyin asıl demek istediği yani memleket halkının yüzde 98'ini Müslümandır. Ve din sosyal bir müessesedir. Binaenaleyh memleketimizin şartlarına göre, bunu da bu sosyal müesseseyi de dikkate almak ve cemiyetimizin kalkınması için bu sosyal müessesenin fonksiyonlarını da iyi tanzim etmek, ayarlamak lazımdır. Bunu halka daha sempatik ve halkın anlayacağı şekilde anlatmak için Ahmet bey 'Muhammedi düzen' diye ifade etmiştir.'
Ya Erbakan? Onu TOBB Başkanlığında koruyan, kollayan o günün moda değimi 'komandolar' ülkücü, milliyetçiler gençler Türkeş'in emriyle oralara gelmemiş miydi?
İmanlı Büyük Türkiye hedefiyle yaptığı seçim konuşmalarına 'İmanlı Türk Milletinin, imanlı insanları, Allah'ın selamı üzerinize olsun' şeklinde başlayan Erbakan hedefini 'Milletvekili seçilmesi halinde kuracağı partinin milliyetçilik ve mukaddesatçılığa giden bir parti olacağını' belirtmemiş miydi?
Yeni değil Milliyetçi Cephe hükümetlerinde birbirini tamamlayan iki parti MSP-MHP olarak siyasetin denge unsuru değil miydi? Ya 1991 seçimlerinde yapılan siyasi ittifak RP'nin de MHP'nin de millet iradesiyle TBMM'ye yürümesi değil midir?
Şimdi Kızıl Elma; 2023'dür, 2053'dür, 2071'dir. Misak-ı Milli'dir. Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan yıldızlardır. İlayı Kelimetullah'dır… İlla elle tutulur, gözle görülür, Akşener gibi yenilir bir Kızıl Elma görmek istiyorsanız; Hatay'da Tokat'da ellerinden öptüğüm analarımızın, bacılarımızın, kadınlarımızın yaprak sarması yapıp tencereyle cephelere göndermesine, yün çoraplar örerek sefer emri alan Mehmetçiğe, kınalı kuzularına giydirmesine, "Keşke beni de askere alsalar, ben de şehit olsam" dediğinden 27 saat sonra şehit olan 72 yaşındaki Terzi Muzaffer Aydemir'in şehadetine baksın. Görecek gözünüz, işitecek kulağınız, ürperen kalbiniz varsa…
[1] http://rusencakir.com/ekitaplar/Recep-Tayyip-Erdogan-Bir-Donusum-Oykusu-1980-Sonrasi-Islami-Hareket-3/2