YAZARLAR

Tüm Yazıları Kazım Saymalı

Ulusal egemenlik nuru

23.04.2017 00:00

Egemenlik yasama, yürütme, yargı erkini kullanma ve diğer devletlerle her alanda denkliği sağlama gücü demektir. Egemenlik, bir kişinin elinde bir grup ya da ulusta olabilir.

Egemenlik, yani yasama, yürütme, yargı erkini kullanma yetkisi bir kişinin elinde bulunursa yönetimler krallık, sultanlık, tiranlık yani diktatörlük olarak adlandırılır. Bu tür bir yönetimde demokrasiden söz edilemez. Bireylerin özgürlükleri kısıtlıdır, dahası yok gibidir. Egemenlik, bir grubun elinde olması durumunda da durum pek farklı değildir.

Gerçek ve doğal olanı, egemenliğin ulusun elinde bulunmasıdır. Ulus, egemenliğini seçtiği temsilciler eliyle kullanır. Ulusun temsilcilerinin oluşturduğu kurula meclis ya da parlamento adı verilir. Meclis, kendi içinden bir cumhurbaşkanı seçer. Cumhurbaşkanı, halk tarafından da seçilebilir. Ancak, meclis yasama görevini yerine getirir, toplumun çağdaş gereksinmelerini karşılamak amacıyla yazılı kurallar koyar. Bu kurallara yasa denir. Yasalar, Toplum sözleşmesi olan Anayasa’ya aykırı olamaz. Yasaları, yürütme kurulu yani bakanlar kurulu uygular. Bakanlar kurulu da yasalara ve Anayasa’ya aykırı işlem yapamaz. Yürütmenin yasalara uygunluğu meclis tarafından denetlenir.

İster meclis, ister halk tarafından seçilmiş olsun, cumhurbaşkanı da Anayasa’ya ve yasalara aykırı davranamaz. Aksi durumda suç işlemiş olur. Cumhurbaşkanı yerine Anayasa’ya uygun olarak yine halk tarafından seçilmiş olan başkan da hem tarafsız olmak hem de Anayasa ve yasalara uygun davranmak zorundadır.

Demokraside yasama, yürütme ve yargı hem bağımsız hem de tarafsız olur. Yani bu üç erk birbirini etki ve baskı altına alamaz. Buna kuvvetler ayrılığı denir. Eğer Yürütme erkini kullananlar, yargı ve yasama erkini kullananlar üstünde etki ve baskı uygularsa bu durumda demokrasiden, özgürlükten, bağımsızlıktan, tarafsızlıktan söz edilemez. Kısaca demokrasiden söz edilemez.

Demokrasi ve cumhuriyetin gerçekleşebilmesi için tarihsel süreçte çok mücadele edilmiştir. Tiranlar, krallar, sultanlar, diktatörler ellerinde tuttukları egemenliği kullanma yetkisini halklarına vermek zorunda kalmışlardır.

Selçuklu ve Osmanlı sultanlarınca egemenlik hakları zorla halkın elinden alınmış, yüzyıllarca tek kişi tarafından kullanılmıştır. Tarih çarkı geriye dönmediğinden ve hep ileriye doğru hareket ettiğinden dolayı Osmanlı yöneticileri de Anayasal ve meclisli yönetim sistemini benimsemek zorunda kalmışlarsa da bazı olayları ileri sürerek meclisleri ve Anayasa’yı rafa kaldırmışlardır.

Osmanlı yöneticileri, I. Dünya Savaşı sonunda çok ağır koşullu Mondros Silah Bırakma Anlaşması’nı imzalamış ve ülkenin hemen her yanının işgal edilmesine neden olmuşlardır. Kurtuluş için savaşım vermek yerine, işgalcilerle işbirliğine girişmişlerdir.

Çanakkale, Doğu ve Güney cephelerinde üstün başarılar göstermiş olun Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükûmetinin kurtuluş için elini kıpırdatmadığını görünce Anadolu’ya geçip mücadeleye başlamak gereğini duymuştur. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ayak basar basmaz, kurtuluş mücadelesi için halkı örgütlemeye girişmiştir.

21/22 Haziran 1919 gecesi hazırlanan ve 22 Haziran’da yayımlanan Amasya Genelgesi, bir yandan kurtuluş için ayağa kalkma çağrısı yapmış, diğer yandan da “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Sivas’ta bir ulusal genel kongre toplanacaktır.” diyerek egemenliğin ulus eline geçmesi gerektiğini vurgulamıştır.

24 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi, “Ulusal güçleri etken, ulusal istenci egemen kılmak esastır.” ilkesini benimsemiştir. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Genel Kongresi, bir yandan Erzurum Kongresi’nde alınan kararları genişleterek benimsemiş, diğer yandan da tüm mücadele örgütlerini Anadolu ve Rumeli Haklarını Savunma Derneği adı altında birleştirmiş, bir de Temsilciler Kurulu seçmiştir. Temsilciler Kurulu, Kongre adına işleri yürütecektir. Bu uygulama, egemenliğin ulus eline geçmesinin bir göstergesidir.

Son Osmanlı Meclisinin işgalcilerce dağıtılması sonunda temsilciler kurulunun çağrısı ile yeni seçilen ya da İstanbul’dan Anadolu’ya geçebilen ulus temsilcileri, 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanır ve “Egemenlik, kayıtsız, koşulsuz ulusundur.” laik ilkesini benimser. Bu ilke ile devlet ve toplum yaşamının düzenlenmesine ulus karar verecektir; din kurumları ve din adamları buna karışamayacaktır. Temsilciler Kurulu da tüm yetkilerini meclise devreder ve Mustafa Kemal Paşa Meclis Başkanlığına getirilir.

Mustafa Kemal Paşa ve başkanlığını yaptığı meclis, Kurtuluş Savaşı süresince demokrasinin kurallarından sapmadan savaşı ve devletin diğer işlerini yönetmişlerdir. Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır. 23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı için çok önemlidir Atatürk, bu önemi şöyle açıklıyor: “23 Nisan, Türkiye Ulusal Tarihi’nin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir husumet dünyasına karşı ayağa kakan Türkiye halkının, Türkiye Büyük Milet Meclisini vücuda getirmek için gösterdiği harikayı anlatır.”

Atatürk’ün belirttiği o harika; ulusun egemenliğini kendi eline alması, yönetimde, ülke ve ulus işlerinde söz sahibi olması, yeni bir devletin kurulması, iç ve dış düşmanlara karşı zaferler kazanılmasıdır. İşte bu nedenlerledir ki 23 Nisan, bizim için çok çok önemli ve değerlidir. 23 Nisan, bize egemenliğimizin çok zorluk ve sıkıntı çekilerek kazanıldığını, bu nedenle çok değerli olduğunu; hiçbir zaman hiçbir kişi ve gruba teslim edilemeyeceğini anımsatır. Şu sözler Atatürk’ündür: “Ulusal egemenlik, ulusun namusudur, onurudur, değeridir. Ulusal egemenlik, öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur.”

23 Nisan aynı zamanda Çocuk Bayramı’dır. Bu bayramda çocuklar elbette eğleneceklerdir. Ama asıl üzerinde durulması gereken nokta, çocuklarımızın devletin ve ulusun geleceği olmasıdır. Geleceğin yöneticileri olan bu çocuklarımızı, bugün için değil, gelecek için yetiştirmek, onlara gereken değeri, ulus ve yurt sevgisini vermektir. Yeni kuşağı, Cumhuriyetin değerlerine, Atatürk Devrim ve İlkelerine bağlı, çalışkan, çok okuyan, üreten, düşünüp sorgulayan bir kuşak olarak yetiştirmek ailelerin, öğretmenlerin, üniversitelerin asıl görevi olmalıdır. İşte o zaman, onlar sonsuza kadar ulusal egemenliğe, bağımsızlığa, özgürlüğe sahip çıkacaklardır.

Unutmayalım, W. Shakespeare’nin dediği gibi “Egemen olmayan, boyun eğer.”

“Özgürlüğün, eşitliğin, adaletin dayanağı, ulusal egemenliktir (Atatürk).”

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız, tüm çocuklarımıza ve ulusumuza kutlu olsun! 

Haberler

Gündem

UND, tır sürücülerinin 'acil ve öncelikli' olarak Schengen vizesi alabilmesi için destek istedi

Ekonomi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanıyor

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Gündem

TBMM'nin açılışı, kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biri oldu

Gündem

"Irak ziyaretim ve anlaşmalar Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktası teşkil edecek"

Gündem

"Kalkınma Yolu Projesi" ile Avrupa'nın her ülkesine kesintisiz ulaşım sağlanacak

Gündem

Türkiye'nin "aşı üretim üssü" için çalışmalar hızla sürüyor

Ekonomi

Uzmanlar, alışverişlerde "IBAN ile ödeme"lerin artması nedeniyle tarafları uyardı

Gündem

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı

Ekonomi

Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem

Otomotiv

TOGG, üçüncü modeli T8X'in çalışmalarına başladı