YAZARLAR

Tüm Yazıları Mahmut Köksal

Tartışma programlarını izlerken?

24.08.2016 00:00

Televizyonlardaki tartışma programlarını sürekli izleyen biri olarak algıladıklarımı, hislerimi ve düşüncelerimi uzun bir zamandır siz değerli okurlarla paylaşmak istiyordum. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimini izleyen süreçte de bu programların sadece tartışma konusunun değiştiğini, doğal olarak  genel siyasetin yerine daha çok darbe girişiminin ve oluşturduğu dalgaların tartışıldığını, ancak söz konusu programların genel mantığının hiç değişmediğini görünce; bu konuya ilişkin yazımı daha fazla ertelemenin doğru olmayacağını düşündüm.         

Bu tür programların önyargısız ve ciddi bir izleyicisi olarak şunları söyleyebilirim. Anılan programları izlerken; doğru ve yeni bir şeyler öğrenmek, kendi algılarım ile düşüncelerimi yeniden değerlendirmek temel yaklaşımımdır. Bu kapsamda belleğimi, yönlendirme amaçlı sunumlara ve diyaloglara kapalı tutmaya çalışırım. Bir başka ifadeyle, izleyici olarak bana sunulanları akıl süzgecinden geçirerek kendime saygımı yitirmemeye çalışırım. Sizlerin de izleyici olarak  bazen söz konusu programlardaki katılımcıların; çelişkili, kaçamak ve yetersiz yaklaşımlarına kızdığınızı, diğer konukların ve moderatörün neden buna müdahale etmediğinden yakındığınızı, aklımıza gelen soruların niye onların da aklına gelemediğini veya niçin sorulmadığını sorguladığınızı tahmin edebiliyorum.        


Genel olarak bu programların çok faydalı olduğuna inanıyor ve çok birikimli, herkesin saygınlığını kazanmış, konuşmalarından çok yararlandığımız ve sıkılmadan izlediğimiz çok sayıda değerli ismin bu programlara konuk olduğunu görüyor ve bu imkanı yaratanlara teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Ancak, aynı konukların kısa aralıklar haricinde (Bu arada diğer TV kanallarındaki programlara katılmaları) tekrar aynı programın konuğu olmaları ve bir nevi kadrolu yorumcular görüntüsü vermesi ilginç bir durum olarak dikkati çekmektedir. Dolayısıyla, aynı simaların önceden belli olan genel düşüncelerini tekrarlamaları sonucunda; hem fiziksel görüntülerinin hem de kalıplaşmış görüşlerinin belleğimizde oluşturduğu yılgınlığın; TV program yöneticileri tarafından yeniden değerlendirilmesinde fayda vardır. Böyle bir konuk stratejisi izlenmesinin gerekçeleri olarak; “Programlara konuk bulunması ve yayına yetiştirilmesi açısından  kolaylık sağladığı ve karşıt görüşlü konuk sayısının dengeli olmasına imkan verdiği gibi çeşitli varsayımlar…” ileri sürülebilir. Ancak, bu yaklaşımın; “Program kalitesi, izleyenlere saygı ve çok seslilik adına” tartışmalara açık olduğunu unutmamak gerekir.  Ayrıca konuk seçeneklerinin bu kadar az olması veya dar tutulması;  çeşitli alanlarda çok birikimli  sayısız  yetişmiş insanımızın görmezden gelinmesi gibi  bir anlam taşımakta ve izleyenlerin yeni ve farklı bilgilerle ve bunları sunacak değerlerle tanışmasına veya geçmişte iz bırakmış saygın simaları hatırlamasına engel olmaktadır.   


Öte yandan, aynı konukların çok sık bu tür programların konuğu olmaları sonucunda; saygı duyulacak bir öz güvenin sınırlarını zorladıkları ve temel bilgi ve birikim gerektiren çeşitli konulara ilişkin ciddi yorumlar yaptıkları görülmektedir. Bu tartışmaların ana konusunu  genel olarak siyaset ve dinamik gündem maddeleri oluşturmakla birlikte, tartışma içeriklerine bakıldığında; dış politika, savunma ve güvenlik, ekonomi, maliye, kamu yönetimi, toplum bilimi vb. çeşitli alanlardaki yorumlar dikkati çekmektedir. Bazı konukların ise iddialı açıklamalar yaptığı ve bir yönüyle uzmanlık gibi bir kavramın sözlüklerde yer almadığını kanıtlamak istercesine ve kendi uzmanlık alanlarını unuturcasına görüşlerini bilgi olarak aktarmaya çalıştıkları ibretle izlenmektedir. Halbuki, Ülkemizde bu alanlarda uzmanlaşmış ve birikimli akademisyenlerin, diplomatların, bürokratların, ekonomistlerin, gazetecilerin, köşe yazarlarının, iş adamlarının, eski milletvekili  ile bakanların vb. çeşitli  şahsiyetlerin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bunların da tecrübelerini ve görüşlerini kamuoyuna  aktarmalarını sağlayacak daha geniş bir konuk profili oluşturulması; program kalitesini artıracak, tartışılan sorunların çözümüne katkı sağlayacak görüşlerin yetkililere ulaşmasına zemin yaratacak ve kamuoyunun daha sağlıklı bilgilenmesini sağlayacaktır


Bu programlardan birisinde geçen diyaloglardan bir örnek vermek istiyorum. İzlediğim programda; 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamudaki görevden almalar sonucunda, bu kişilerin yerlerinin nasıl doldurulacağı konusundaki tartışmalar sırasında; kamu görevlerine yeni alınacakların liyakat ilkesine göre tespit edilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerin ifade edildiği, ancak konukların; “liyakatı neler oluşturacak, kimler bu tespiti yapacak…” vb. tarzdaki kendi sorularının cevabının boşlukta kaldığını gördüm. Ayrıca, Ülkemizdeki yetişmiş insan gücünün azlığına vurgu yapılarak, kamu personel sisteminin yeniden dizaynına ilişkin yüzeysel önerileri görünce ve buna cevap verebilecek alanında uzman kişilerin o ortamlarda olmamasına üzüldüm. Dolayısıyla, bu tür programlarda cevabını bulamamış konuların ve spontane gelişen soruların; izleyen programlarda alanında uzman kişilerce cevap bulması sağlanarak, izleyici merakına ve hafızasına gerekli jest yapılmalı ve tartışılan ana konuların yeni tartışma konuları çıkarmasından yararlanılmalı ve tüm televizyonların aynı ayrıntıları tartışma girdabından kurtulmaları sağlanmalıdır.


Ülkemizdeki yetişmiş insan gücünün az olduğuna ilişkin görüşlere ise kesinlikle katılmıyor ve yaşanan olaylar nedeniyle kamu kesimindeki bazı kilit görevler hariç personel sıkıntısı olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü, çeşitli saiklerle, geçmişte kamuda çalışmalarına rağmen değerlendirilmemiş olan ve halen kamu görevine devam eden donanımlı bu kadrolara imkan verilmesi halinde oluşan yönetim boşluklarının doldurulacağına inanıyorum. Ayrıca, objektif kriterlerin ve liyakat ilkesinin uygulanarak, kamuya yeni personel alımlarıyla da oluşan ihtiyacın çözülebileceği inancındayım. 


Ülkemizde geçmişten bu güne kadar kamu personel rejiminde liyakat sistemi (Layık olma, uygun olma…) genel olarak uygulanmış, ancak bazı dönemlerde (Günümüzde  çok konuşulduğu gibi…) siyasi tercihlerin çok öne çıkması bu kavramı unutturmuş, bazen de üst düzey bürokratların egolarına kurban gitmiştir. Dolayısıyla, bu kavramın hiç uygulanmadığını  söylemek, geçmiş bürokratik ve siyasi yaşantımıza saygısızlıktır. Öte yandan, liyakat sisteminin; işe alma, yükselme ve işe son verme vb. kriterlerden oluşan entegre bir sistem olduğunu da hatırlatmakta fayda vardır. Özellikle 25 yıl hizmet verdiğim Maliye Bakanlığının kurumsal hafızası; geçmişte liyakata ilişkin sayısız örneklerle doludur. Dolayısıyla, bu tür sorunları çözecek ve yönlendirecek başta Maliye Bakanlığı olmak üzere kurumsal tecrübeye sahip temel kurumlarımız vardır. Yeter ki, bu kurumlarımızın işine fazla karışmayalım, onları acele düzenlemeler yapmak zorunda bırakmayalım ve liyakatın bu kurumlarda da özenle uygulanması ortamını sağlayalım.

Haberler

Maliye & Muhasebe

TÜRMOB Başkanı Kartaloğlu: Taleplerimize acilen yanıt bekliyoruz

Gündem

UND, tır sürücülerinin 'acil ve öncelikli' olarak Schengen vizesi alabilmesi için destek istedi

Ekonomi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanıyor

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Gündem

TBMM'nin açılışı, kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biri oldu

Gündem

"Irak ziyaretim ve anlaşmalar Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktası teşkil edecek"

Gündem

"Kalkınma Yolu Projesi" ile Avrupa'nın her ülkesine kesintisiz ulaşım sağlanacak

Gündem

Türkiye'nin "aşı üretim üssü" için çalışmalar hızla sürüyor

Ekonomi

Uzmanlar, alışverişlerde "IBAN ile ödeme"lerin artması nedeniyle tarafları uyardı

Gündem

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı

Ekonomi

Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem