YAZARLAR

Tüm Yazıları Fehmi Çalmuk

Pusudaki tehlike, FETOmatik gerçeği

18.07.2017 00:00

Bir Müslümanın Rabbi ile buluştuğu secde makamına ayaklarını basarak temsil ettiği işgal orduları adına poz veren baş terörist Gülen’in Batı’ya, gayr-i Müslimlere olan hizmetinde olan yemini şaşırtıcı değildir. 15 Temmuz’un birinci yıldönümünde şerrin yeminli bülenti olmuşlara yönelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mücadelesinde onları; imha, temizleme, nedamet gösterenlerin yeniden vatana millete sadakatli hale getirmesi için zamana bir o kadar da dirayete ihtiyaç var.

 

15 Temmuz şehitleri anma mitinglerinde vatandaşın Erdoğan’a gösterdiği kadim bir yeminin getirdiği sevgi ve sadakat kadroları için geçerli midir? İşin zorluğu, Erdoğan’ın yaman girdabı da budur. Lider evinden barkından kimseyi çağırmaz. Yola çıktığında hazır bekleyenlerle ile yola devam eder. Bu nedenle kapıda bekleyen onu adım adım takip eden kadroların bir sadakat testinden geçmesi gerekli midir?

 

Kısa kısa olaylar üzerinden gidelim…

 

Bayırbucak Türkmenleri’nin yaşadığı topraklar Suriye toprağı değildir bilir misiniz ? Vatandır. Ata toprağıdır. Onların mücadelesine katkısı olan silahların dolu olduğu MİT tırlarının FETÖ savcıları, jandarması ve polisleri tarafından yakalanmasından sonra çok önemli gelişmeler oldu. O zaman daha işgal girişimi olmamıştı. Mustafa Kemal’in dediği gibi “İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir” dediği işgal girişimi daha ortaya çıkmamıştı. FETÖ’nün yayınladığı dönemin Nokta Dergisi’nin 29 Haziran-5 Temmuz 2015 sayısında ilginç bir haber yayınlandı.

 

Kısa adı UCM…Birleşmiş Milletler Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Erdoğan’ı yargılama konusu işleniyor. Yazının özü şu: “Türkiye Roma anlaşmasına taraf olmasa da paçayı kurtarmış değil…” UCM taraf ülkenin sınırları içinde ya da taraf ülkenin vatandaşı tarafından işlenen suçlara bakan bir mahkeme…Soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, saldırı suçları… Dergi ısrarla bu konuyu işliyor: UCM’de yargılanmak için taraf devlet veya taraf vatandaş olmak şart değil. Eğer devlet Roma Statüsü’nün 12.3 maddesi gereğinde bir deklarasyon yayınlar ve UCM’nin yetkisini kabul ederse ya da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bir havale gelirse yargılama yapılabilir görüşünde.

 

Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Günal Kurşun dergiye şu bilgileri veriyor: “Eğer Türkiye Suriye içinde faaliyet gösteren kimi gruplara silah ve ara yardımında bulunuyorsa, Suriye rejimine karşı faaliyet gösteren silahlı grupları topraklarında barındırıyor, silahlandırıyor, finanse ediyor, eğitiyor ve dolaylı kuvvet kullanarak Suriye’deki iç savaşı tahrik ve teşvik ediyorsa uluslararası hukuk sisteminde suç işliyor demektir. Suriye’nin olası bir UCM başvurusuyla meşru müdafaa hakkından söz etmek gerekebilir.”

 

BM Güvenlik Konseyi’nin böyle bir havale yapmasının mümkün olmaması nedeniyle FETÖ terör örgütünün bütün odaklandığı nokta Suriye’nin UCM’ye başvurması…Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar El Caferi’nin 2015 Nisan’ında BM’ye yaptığı başvuruda Türkiye’nin Lazkiye’nin kuzey Kırsalında örgütleri örtülü askeri destek sağladığı, Türk Ordusu’nun El Nüsra’ya yardım ettiğini ileri sürerek kınama çağrısında bulunmuştu. Yine ihraç edilen akademisyen Günal Kurşun’un açıklamalarında ise işin yöntemi ve yapılacaklar şöyle belirtiliyor: “Suriye MİT tırları hadisesiyle ilgili olarak “ad hoc” nitelikle yetki tanıması gerçekleştirirse sorumluluğu bulunanlar bakımından UCM’de yargılanma söz konusu olabilir.”

 

Şimdi Erdoğan’ın bir dönem dış politikada etkin danışmanlarının silah yardımı yapıldığını ima eden açıklamaları FETÖ’nün en büyük kozu. FETÖmatik’in ilk gerekli olduğu yer de burası…

 

Devam edelim:

Ankara İvedik Organize Sanayi Bölgesi yönetimi Gezi olaylarının yaşandığı günlerde bir Başbakan Yardımcısını konuşmaya davet eder. Gazeteciler tamamen salondan çıkarılınca, Gezi olaylarına ilişkin sözler beklenmektedir. Bir kelime bile gelmez. Başkan toplantıdan sonra sert bir tavır gösterir: “Ben sizin Gezi olayları için konuşmanızı bekliyordum. Tek kelime etmediniz. Böyle yapacağınızı bilseydim, çağırmazdım”. Siyasi kadrolar FETÖmatik’in gerektiği yerlerin başında geliyor.

 

Ya bürokrasi? Bir iki örnekle ile yetinelim isterseniz:

  

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Müfettişleri TEİAŞ ile ilgili bir rapor hazırlıyor… Olay Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi (PMUM) kapsamında. Elektrik üreterek devlete satanlar tezgahı kurmuşlar. Devletten alacakları parayı bir türlü almıyorlar. Faiz ana paradan daha yükseğe çıkıyor. Devleti 380 Milyon TL zarara uğratıldığı belirtiliyor. Müfettişlerin raporuna karşı bir şey yapılmıyor. Yıllardır ekmek elden su gölden devam ediyor.

 

Ya sivil toplum örgütleri?

İçlerinde çok dostum olduğu için konuyu yüzeysel yazacağım. HAK-İŞ’de bir süredir yönetimsel bir kriz var. Hatta işe Başbakan Binali Yıldırım bile dahil oldu. Kayınlar, eski milletvekilleri, halen milletvekilleri olanlar hatta hatta Sevgili Başkan Melih Gökçek bile tartışmanın tarafı… Genel Başkan Mahmut Arslan, Başbakan’ın katılarak konuşma yaptığı Öz Ağaç İş’in uluslararası toplantısına davet skandalını bahane ederek katılmıyor. İşlerin fitilini ise sendika başkanına hitaben yazarak kopyasını tüm sendika başkanlarına gönderdiği mektup. Zehir zemberek mektuba yine öylesine cevap geliyor. AZL tartışmaları yaşanıyor ancak kimse şimdilik cesaret edemiyor.

 

FETÖ’nün birbirine düşürme taktiği, elma kurdu gibi içten çökertme planları yalnızca HAKİŞ için değil MEMURSEN içinde işliyor. Bu konuları farklı zamanlarda yine ele alacağız.

 

Erdoğan’ı bekleyen sorunlar yumağından farklı örnekler sundum….Bir yandan imha bir yandan yeniden restorasyon çalışması yapması gereken olaylar. Camia uyuyor, birbirine düşüyor ancak FETÖ ile beraber işgal güçleri çalışıyor. Aynı kum torbası işkencesi gibi… Fiziken dışardan bir şey görmüyorsunuz ancak iç organlar zamanla tahrip oluyor. Çalışamaz duruma geliyor. Hayati fonksiyonlar giderek duruyor.. Görünürde devasa kuruluşlar, kurumlar, örgütler ancak içleri cadı kazanı…15 Temmuz fiili ve fiziki işgal girişimidir. Ancak Türkiye’nin kurumları üzerinde kum torbası yıllardır işkenceye devam ediyor. Bu da bir işgal, yönetimi ele geçirme girişimi değil midir ?

Haberler

Gündem

UND, tır sürücülerinin 'acil ve öncelikli' olarak Schengen vizesi alabilmesi için destek istedi

Ekonomi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanıyor

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Gündem

TBMM'nin açılışı, kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biri oldu

Gündem

"Irak ziyaretim ve anlaşmalar Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktası teşkil edecek"

Gündem

"Kalkınma Yolu Projesi" ile Avrupa'nın her ülkesine kesintisiz ulaşım sağlanacak

Gündem

Türkiye'nin "aşı üretim üssü" için çalışmalar hızla sürüyor

Ekonomi

Uzmanlar, alışverişlerde "IBAN ile ödeme"lerin artması nedeniyle tarafları uyardı

Gündem

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı

Ekonomi

Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem

Otomotiv

TOGG, üçüncü modeli T8X'in çalışmalarına başladı