YAZARLAR

Tüm Yazıları Zeki Kentel

Köy Enstitüleri nasıl kuruldu, neden ve kim tarafından kapatıldı?

17.04.2017 00:00

1940'lı yılların başındayız... Alman orduları; Volga kıyılarında Stalingrad'da, Bulgaristan'da, Yunanistan'da Türkiye sınırlarında, Meriç kıyılarında.

 

Türkiye; yurdun savunması ve bir Alman işgali yaşamamak için 20 yaş kesimi (1317 - 1336 / 1901 - 1920 doğumluları ) insanını silâh altına alınmıştı.

 

Kahraman ordu, Trakya'da insan boyu kar, diz boyu çamurda yüzbinlerin üzerinde Mehmetçiği ile çadırlı ordugâhta... Ordugâhın savaş hazırlıkları ve yer değişimleri Mehmetçik yayan, malzeme ve mühimmat öküz arabaları, talikalar ve katırlar ile büyük zorluklar içinde yapılıyor.

 

Milli Mücadele'nin yaralarını saramamış yeni devlet, İkinci Dünya Savaşı'na girmeden savaşa girmiş kadar zor koşullar içinde.

 

Ekmek yok, aş yok... Hayvana sap yok, saman yok... Kışın soğuğundan, yazın sıcağından barınacak yer yok...! Cephane var mı, yok mu bilmem ama asker süngü hücumu ile saldırı ve savunma ağırlıklı talim ve terbiye görüyor...!

 

Haydarpaşa Asker Hastanesi ( GATA ) tüm katları, koğuşları ve koridorları; iki katlı ranza, iki katlı kereste raflarda ot yataklarda; soğukların, yoklukların hastalıkları içinde ( tifus, ciğer, uyuz, sıtma, zafiyet vb) şifa bekleyen Mehmetçiklerle koyun koyuna dop dolu. Yeni gelen hastalara boş yatak yok.


İlâç yok. Yerli aspirin taklitleri. Kaputbezinden sargılar. Şifayap olan da yok. Eli ayağı tutan memleketine 6 aylık hava değişimi ile gönderiliyor.

 

Babam Trakya'da bu çadırlı ordugahta çevresinin diz boyu çamur ve insan boyu karla kaplı o çadırda iki yıl geçirdi ve ömrünü tamamladı. Şehirde yaşama şansımız kalmamıştı. İlkokul diplomamı babama göstermek kısmet olmadı. Annem ile köye, eğitmen olan dayımızın yanına döndük... Dayımın çocuklarıyla birlikte kendilerine zor yeten çorbasına şehirden iki kaşık daha katılmıştı.

 

Babasız yetim kalışının ardından okumak için çırpınan, ailenin de okutmak için çırpındığı, tek suçum şehir ilkokulu mezunu olduğum için, "Kepirtepe Köy Enstitüsü"nün kapısından geri döndürüldüm...

Bu yokluk ve yoksulluk içinde devlet, bu yokluk ve yoksulluğu kırmak için köye okul götürmek, köylüyü okutmak istiyor. Cumhuriyetle birlikte ülkenin gelişip zenginleşmesinin, kalkınmasının başlangıç noktasının köy olacağı kafalara dank etmiş durumda.

 

17 Nisan 1940, Köy Okullarına öğretmen ve eğitmen yetiştirme, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmek üzere Türkiye koşullarına özgü eğitim kurumları yasası TBMM'de kabul ediliyor.

Cumhuriyet Türkiyesi'nin ülke gerçeğine, kendi öz kaynaklarına dayalı olarak kurduğu bir eğitim sisteminin adıdır Köy Enstitüleri. Yabana muhtaç olmadan kendini yeniden üreten, kendini, kendi kendine üretken bilgi ve beceriyle donatan bir eğitim kurumunun adıdır Köy Enstitüleri.

O günlerin Kepirtepe Köy Enstitüsü'nün basit yün-aba giysileri içinde köy çocukları, Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün temelinde, kerpicinde, duvarında, çatısında emeği olan köy çocukları, ülkenin imarına ellerinin nasırlarını bıraktıkları, yeni nasırlar kazandıkları, ülkede büyük bir hızın, büyük bir değişimin kıvılcımları olmuşlardır.

 

Her yıl 17 Nisanlarda panelde, söyleşide, köşe yazısında,ekranda Köy Enstitüleri üzerine konuşulanları dikkatle izlerim ama sadece izlerim. Bu izlediklerimden kendi dağarcığıma hemen hemen hiç bir şey girmez. Onlar bir kulağımdan girip diğerinden çıkan nostaljilerini, özlemlerini, masallarını anlatırlar.

 

30-40 senedir bu konuda Köy Enstitüleri hakkında sadece özlemleri dile getirenleri yadırgadığımı da, belki yazımın en sonunda söylenmesi uygun olacak bir sözü yeri geldiğinde yazımın başında da söylemekten çekinmeyeceğimi ve aykırı olacağımı belirtmeliyim.

 

1936'larda askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan köy çocukları 6 ay süreli tarımsal uygulamalı kurslarda yetiştirilerek köylerinde eğitmen oldular.

 

Bu deneyimlerin ardından, uygulamaların olumlu sonuçlar vermesi üzerine ülke eğitimine daha köklü çözüm getirmek amacıyla 17 Nisan 1940, Köy Okullarına öğretmen ve eğitmen yetiştirme, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmek üzere Türkiye koşullarına özgü eğitim kurumları yasası TBMM'de kabul edilmiştir.

 

Köye okul girişimi 1937 ve 1939 yıllarında Saffet Arıkan'ın ve Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç'un ilköğretim Müdürlüğü dönemlerinde etkin olarak ülke gündeminde kendine lâyık olduğu yeri almıştır.

 

Köy Enstitüleri'ne 5 yıllık köy ilkokulunu bitirenlerle, köyün kendi, sadece okuma yazma bilen insanından 6 ayda eğitmen olarak yetiştirilenlerin okuttukları 3 yıllık köy okullarından çıkan 2 yıllık hazırlık sınıfı okuyan sadece ve sadece köy çocukları alınıyordu.

 

Sayıları 20'ye ulaşan Köy Enstitüleri'nde genel bilgi ve kültür derslerinin yanı sıra tarımsal ve teknik üretken bilgi ve beceriler kazandırmaya yönelik uygulamalı dersler ağırlıklı idiler. Böylece enstitülerin kendi alt yapı sorunları da devlete yük olmadan kendi üretkenliği içinde çözülmüş oluyordu.

 

İdealler güzeldi. Fakat bu güzel ideallerin yanında sosyal güvenlik başta olmak üzere birçok eksiklikler vardı. Bu çocuklar kendilerini vatan ve millet için bir kurbanlık görmenin ezikliği içinde idiler. Yasada, zorunlu yirmi yıllık göreve karşılık olarak, değişmez 20 TL. aylık ile ( gerçi zamanın devlet memur baremi başlangıcı da 35 ! TL. idi) hiç bir zaman uygulamaya konulamayan, ekip biçebileceği kadar arazi, hayvan ve araç - gereç verileceği yazılı idi.

 

Fakat bu gençler cumhuriyetin üzerine kurulduğu mantık içinde, içinden çıktıkları köyün geleneğinden, örflerinden koparıldılar. Milleti tümden değiştirme ve dönüştürme içinde bir yönetim ve eğitim anlayışı ile köye rağmen köy için mantığı ile yetiştirilmişlerdi. Sanki köydeki kalkınma köylüsüz olacaktı. Köyde bir şeyleri kökten değiştirmek, kırmak hedeflenmişti.

 

Kendilerine öğretilenlere göre belki haklıydılar ama alacakları yoktu. Kendi öz köyünde kendi öz köylüleri ile, kendi insanları ile çatışmalar yaşadılar. Köy ile, Anadolu ile bütünleşmeleri zayıf kalmıştı. Ayni dili konuşamıyorlardı.

 

Aslolan köyünden kopmadan köylü ile birlikte olmanın sırrı öğretilememişti. Köylünün, kendi çocuklarına sahip çıkması için gerekli ortamın sırrı, davranış biçimi henüz keşfedilmemiş ve öğretilememişti. Millete mal edilemediler. Kendilerini içinden çıktıkları köye kabul ettirebilmelerinde karşılarına büyük zorluklar çıktı.

 

Bunun için de daha yeşermeden, çevresini yeşertmeden Anadolu'nun dinamiğini ülkenin kalkınmasına katacak Anadolu kırsalının gençlerine karşı acımasız saldırılar yapıldı. Bu acımasız saldırılara karşı hiç kimsenin ama hiç kimsenin gıkı çıkmadı. Evet bir yanlışlık ve bir eksiklik vardı ama kimse buna kafa yormadı, kimse bu soruya yanıt vermek için kendisini üzmedi...

 

Anılan süreçte, ülkede sürüp giden komünist suçlamasından bu okullar en ağır şekilde nasiplerini aldılar. Kenan Öner-Hasan Ali Yücel davası bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.

 

Türk Milli Eğitimine büyük destek veren ve bu okulların kuruluşuna büyük katkısı olan İsmet Paşa bile Hasan Ali Yücel'i ve kendi eseri olan okulları savunmadı. Hasan Ali Yücel bu okullar yüzünden komünizmden suçlu bulundu ve ceza yedi.

 

Bulunduğum okula, amacı ülkeye kaliteli ve kalifiye işçi yetiştirmek olan bir okula, mezunu olmakla kıvanç duyduğum bir okula, bir spor karşılaşması için beyaz yün ceket-pantolon içinde gelen kız-erkek Köy Enstitüleri köy çocukları karşılaşma süresince, onlar kadar çulu olmayan sınıf arkadaşlarım tarafından Moskof ...., vb. hakaretlere maruz kaldılar. Köylülük bilinci ile karşı çıkışıma bir meydan dayağım eksik kalmıştı.

 

Bugün kuruluş yıldönümlerinde ağıtlar yakan gazetelerin köşelerinin ve manşetlerinin 1950 öncesinde ve sonrasında Kenan Öner'den geri kalan yanları yoktu. Demokrat Parti'den mebus olmak isteyen, hızlı Atatürkçüler açıktan veya sessiz kalarak bu saf Anadolu çocuklarına ve okullarına en ağır suçlamaları yaptılar.

 

Bu pırlantalar, askerlik görevini yapmak üzere geldikleri yedek subay okullarında komünist ön yargısı ile "Gözün üstünde kaşın var" kabilinden suçlamalarla birçokları kıtalara onbaşı - çavuş olarak çıkarıldılar. Ne yani ayak takımı başımıza bir de subay mı, amir mi olacaktı...!

 

1946'lı yıllarda İsmet Paşa'nın ülkeye getirdiği demokrasi! ilkönce bu okulların başını yedi. Öyle ki, Köy Enstitüleri'ne karşı yapılan acımasız saldırılarda okulların kurucusu olan CHP hükümetleri bu okulların yıkımlarının öncüsü oldular.

 

Köy Enstitüleri kapatılırken bu kurumlarla bütünleşmiş olan bir avuç insanın ve Anadolu çocuğunun içine düştükleri acılarından hiç kimsenin ama hiç kimsenin haberi olmadı.

 

İsmet İnönü başta olmak üzere, Halide Edip Adıvar, Nadir Nadi, Fethi Okyar, Makbule Atadan, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Şemsettin Günaltay, Celal Bayar ve başka birçok Milli Mücadele adamının (Gazi Mustafa Kemal'in devrimlerinin en yakın arkadaşlarının) hiçbiri Köy Enstitülerini savunmadılar.

Bugünkü Köy Enstitüleri savunucularının hepsi, o günleri yaşamayanların hepsi sadece bir nostaljiyi, bir hayali, bir özlemi, bir hikayeyi savunuyorlar.

 

Köy Enstitüleri, Türkiye'nin çağdaşlığı yakalaması için gerekli Samurayları yetiştirecek kurumlar olmamaları için bir neden yoktu... Ama bildiğiniz gibi Japon mucizesi, kaynağını kendi dinamiklerinden, kendi geleneğinden, örfünden alıyordu.

 

Köy Enstitüleri, köylü veya Anadolu halkı istedi diye kurulmamıştı. kapatılmaları da yine köylü veya Anadolu insanı istedi diye kapatılmadı.

 

Burada bazıları anadolu gerçeğinden soyut ağalardan, kırsalın ağalarından söz ederler.

Burada sözü edilecek ağa kırsalın kendisinden hesap soracağı korkusunu yaşayan egemen oligarşinin ağasıdır.

 

Kimler kurdu ise kapılarına kilit vurulması da onlar eliyle oldu.....! Köy Enstitülerinin başarısızlıkları köye rağmen köy için yanlışlığından kaynaklanmaktadır.

 

Biz seksen yıldır bir çuvaldız boyu yol alamadıysak, bunun en başta gelen nedeni milletten soyut, onun dinamiğinden habersiz kendi içimizden çıkardığımız, özümüze yabancı yetiştirdiğimiz egemen oligarşidir.

Demokratlığı kimseye bırakmayanlar, Köy Enstitüleri'ne ağıt yakanlar durumu bir kere de Anadolu insanının bakış açısından yeniden değerlendirilmelidir.

 

Köy Enstitüleri'nin bunu gerçekleştirememelerinin nedeni, Anadolu'yu çağa dönüştürme yolunda, kurucuların hareket noktalarının maddi gerçekleri doğru olmakla birlikte, Anadolu'nun sahip olduğu dinamikten, bu dinamiğin çıktığı kültür, örf ve gelenekten soyut olmalarından kaynaklanmaktadır. Hasan Ali Yücel'de CHP iktidardan düştükten sonra yayınladığı yazılarda bu somut gerçeğe uzak olduklarını vurgulamıştı.

 

Anadolu'dan soyut bir radikal hareketin, zayıf da olsa var olan demokratik koşullarda başarılı olması mümkün değildir.

 

Sonuç olarak bilmemiz gereken, eğer tarihten ibret alacaksak, Köy Enstitüleri'ni neden sahiplenmedi? O saf Anadolu çocuklarını Yd. Sb. okullarından gözünün üstünde kaşın vardır denilerek kıtalara er veya onbaşı olarak çıkarılmalarının sebebi nelerdi ve kimlerdi? Hasan Ali Yücel`i bu okullar nedeniyle komünizmden mahkum olmasına neler ve kimler sebep oldular?

 

Köy Enstitüleri kapatılırken tek bir kişi evet tek bir kişi karşı çıkmadı. Bugün Köy Enstitüleri gerçeğini çok az da olsa kıyısından, köşesinden özlemle AAHHH..AAAHHH....! edebiyatını yapanlar işte o suçluların torunlarıdır.

 

Dün ülkede egemen oligarşinin iç düşman olarak gördüğü komünist yuvaları Köy Enstitüleri ile komünizm temizlendi. Nazım, Said-i Nursi, vb. iç düşmanlar zindanda çürütüldüler.

 

Bugün hala aydınımız baş örtüsü, çobanın oy hakkı sarmalında ise aşacak daha çok engellerimiz var demektir. Bu kafa hala, ülkenin kalkınması yolunda, Anadolu kırsalının dinamiğinin ülkenin kalkınmasına katma yolunda gündeminde etkin bir önerisi bulunmamaktadır.

 

Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük ve en parlak başarılarından biri olacaktı. Fakat çok yazık ki, aynı zamanda da en büyük bozgunlarından biri olmuştur.

 

Milleti, milletin değerlerini özümsememiş ve de millet iradesine saygısız bu kafa, bu egemen anlayış devam ettiği sürece mehter bu yürüyüşüne devam edecektir.

Haberler

Maliye & Muhasebe

TÜRMOB Başkanı Kartaloğlu: Taleplerimize acilen yanıt bekliyoruz

Gündem

UND, tır sürücülerinin 'acil ve öncelikli' olarak Schengen vizesi alabilmesi için destek istedi

Ekonomi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanıyor

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Gündem

TBMM'nin açılışı, kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biri oldu

Gündem

"Irak ziyaretim ve anlaşmalar Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktası teşkil edecek"

Gündem

"Kalkınma Yolu Projesi" ile Avrupa'nın her ülkesine kesintisiz ulaşım sağlanacak

Gündem

Türkiye'nin "aşı üretim üssü" için çalışmalar hızla sürüyor

Ekonomi

Uzmanlar, alışverişlerde "IBAN ile ödeme"lerin artması nedeniyle tarafları uyardı

Gündem

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı

Ekonomi

Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem