YAZARLAR

Tüm Yazıları Fehmi Çalmuk

Konuşmak, konuşamamak üzerine...

16.01.2018 00:00

Nasıl bir hal bilir misiniz; dilinin ucuna gelip konuşamamak, yazmak isteyip yazamamak…? Daha içtiğim kahvenin telvesi dudaklarımda kurumadan gazeteci-yazar olarak muhabbet ettiğim bir bakanın bizi gazeteci-yazar saymamaya direnmesini anlamak…Bunu anlatmak isteyip de anlatamamak ne kadar zor bilir misin ?

 

Eskiden daha cesurduk. Cesurdum. 1999 yılında mesela… “Hakkında BÇG raporu var. Ya gazete ya İmam Hatip başkanlığı dediler”… Biz kendimizi kapının önünde bulduk. Erbakan Hoca’nın bile o zaman beni Milli Gazete’de yazdırmaya gücü yetmedi. Arkadaşlar “Kendine hayrı olmayanın İmam Hatipler’e hayrı olmaz” deyince kala kaldık. Elimizin üzerinde, göğsümüzde sigara izmariti söndürmelerine, 28 Şubat’daki mücadelemize bakmadan otomobilimi satıp, İmam Hatip Derneği’nin afiş borçlarını ödeyip İstanbul’un yolunu tuttuk. İstanbul’da Abdurrahman Dilipak sayesinde Şanar Yurdatapan bizi bulmasaydı “işsizdik.” Bir gün CNNTürk ziyaretinde Soner Yalçın’a rastlayınca şaşırmış, küçük dilini yutmaya ramak kala; “Biri ateist biri Şeriatçı. Ne iş?” demişti. Onur dedik, vicdan…Ekmek parasıydı olmasına da vatana , millete borcumuz fikir işçiliğimiz önce geldi. 2004 yılında mesela… Tercüman’da ‘İdrak Yolları İltihabı’ başlıklı bir yazı yazdık. FETÖ’cüler, Radikaller ayağa kalktı. Kelle isteriz dediler. Yazıya ilham olanlar, tanık olanlar bile tanımadı beni. Görmezlikten geldi. Rıza Zarrap’ın rüşvet listesinde yer alan eski bakan sehem kurmuş bizim yerimize getireceğiz muhabir arkadaşa telefon açıyor, pazarlık bile yapıyordu. Gül cenahı manşetten röportaj veriyor, bizi gazeteden sonra da Show Tv’den atıveriyorlardı. Kimi insanların derin devlet dediği Mehmet Ağar Allah’tan elimizden tuttu. İş bulduk. Gazete patronlarıyla görüştü bizim için... Enerji işi yapmasına rağmen gazete patronunun bize köşe yazdırmaya enerjisi yetmedi. ‘Rezerv var’ dediler, rezerv…Anadolu Ajansı’nda yine aynı terane…Bir varmış, bir yokmuş… Koskoca özgül ağırlığı olan zevat dedikodu pazarında mal devşirirken bana yapılan haksızlığa iki CHP Milletvekili karşı çıkmış, TBMM Başkanlığı’na soru önergesi vererek; zulmü, mobbingi kamuoyu önünde teyit etmişti. Yine bedel ödedik. Başbakan’a yazdığımız bilgi notu elden ele Pensilvanya’ya kadar ulaştı. Hoşlarına gitmedi. Kestiler biletimizi…İbrahim Tatlıses diyordu ya “Aman aman kestiler fermanımı…”

 

Televizyonlar yasaklandı, gazeteler geçilmez kale oldu. Şimdi ne zor değil mi konuşamamak, karaya kara, beyaza beyaz diyememek…Şimdi beni anlıyor musunuz ? Konuşmak isteyip de konuşamayanlar ? Yazmayacaksın…Görmeyeceksin, Duymayacaksın, Konuşmayacaksın emir kipleri arasında sevda ordusunda kıdemli asker olmaya gayret etmek.

 

Bakın Ankara’nın eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, konuşamayınca, siyasetin içinde söz söyleyip dinletemeyince televizyon starı olmaya karar vermiş. Bundan böyle her hafta 25 yıllık belediye başkanlığı döneminde önemli olaylarda yaşadıklarını zaman yolculuğu gibi ekranlara bir televizyon programı olarak getirecek. “Gördünüz mü?” diyecek. Ne oldu?, Ne dedim?, Ne oldu ? Bence tam Melih Gökçek’e göre bir proje… Reyting ise reyting, itibar ise itibar… Beyaz Tv’de mecbur konuşacak. Söyleyecek…Çünkü ardında bıraktığı yılları, davası var. Tam da istediği siyasi profilin çatısı kurulurken, milliyetçi-muhafazakar işbirliği hayat bulurken…

 

Abdullah Gül’de mecbur konuşacak… Her ne kadar 1991 yılında başlasa da siyasete arkasında bıraktığı Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dış İşleri Bakanlığı, Devlet Bakanlığı var…Dile kolay 27 yıl…O’na düdüklü tencere gibi alttan bir baskı var. Beklentiler, kızgınlıklar, küskünlükler…Onların faturasını, senedinin tahsilatını Gül’e tahsil ettirmeye, ödettirmeye çalışacaklar. Bir ışık gördüler mi üzerine abanacaklar, çökecekler…15 Temmuz’un, 17-25 Aralık operasyonlarının, 2007 muhtırasının, Gezi olaylarının, 2007 e-muhtırasının, 312’inci maddenin dize getiremediği, terbiye edemediği Erdoğan’ı kardeşiyle, yol arkadaşıyla vurmanın hesabını yapıyorlar ya ben de ona yanıyorum. Diyor ya İbrahim Tatlıses “Kestiler fermanını.”

 

Siyasette; çocukların duvar üzerine çıkıp ‘kim uzun işeyecek?’ demesi gibi bir durum olacağını zannedenler yanılıyor… Zaman uzun, Zaten zaman; işeme yarışması yapma zamanı değil… Zaman; devlet-millet çadırının direğini ayakta tutma zamanıdır. Emperyalistler, derin İngiliz aklı için en güzel yöntem budur…Birbirine kırdırmak… İslami camianın, muhafazakarların, milliyetçilerin en kolay yaptığı, emperyalistlerin onlara en kolay yaptırabildiği metod bu değil midir ?

 

Gecen hafta TBMM Başkanı İsmail Kahraman Beyefendi’ye gittim…12 Mart’ta MTTB olarak kanlı bir darbeyi nasıl önlediklerini, işin muhtıraya çevrildiğini anlattı. Ya 15 Temmuz’da ki tavrı… Koruma müdürü, genel sekreteri o gece şunu söylüyor: ‘Efendim sizi saklamamız lazım ? Cumhurbaşkanından sonra ikinci adamsınız…’ O da cevap veriyor: Yok, ‘ben ayakta çarpışarak öleceğim. Fare miyim?” Konuşmamızda Kahraman’ın; “Kendisine yönelik kampanyaların altında kendisinin bu direncin olduğunu düşünüyor” gibi bir izlenip edindim.

 

Yine anlatıyor: “RP kapandı. Fazilet kuruldu. Yenilikçi hareket başladı. Herkes konuşuyor… Bir yanda Muhterem Erbakan, bir yanda gelecek tasavvuru…Konuş İsmail Abi diyorlar…Herkes konuşuyor…Bir ben, bir de Azmi Ateş konuşmadık…Kimi zaman susmak en büyük fazilettir… ”

 

Ancak konuşma zorunda olanlar bu kadar değil. Ak Parti ve MHP genel seçimlere, cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve dolayısıyla yerel seçimlere yönelik ittifak arayışlarına ilişkin komisyon çalışmaya başlayacak…Cumhurbaşkanının bir süredir Misak-ı Milli başta olmak üzere Cumhuriyet, İstanbul’un fethi, Malazgirt Zaferi gibi tarihin dönüm noktalarına ilişkin izahatları, başlıkları var. Bu bir anlamda üçlü bir saç ayağı olan “Milliyetçilik, Muhafazakarlık ve Demokratlık” üçlüsünün siyasete yansımasını sağlamaya yönelik açıklamaları var. Milliyetçilik dediysek kültürel milliyetçilik…

Siyasal olarak 15 Temmuz işgal girişimini püskürtmek için askeri ve güvenlik boyutuyla çok önemli şeyler söylendi ve yapıldı. Peki kültürel boyutuyla ilgili ne yapılıyor? Bu soru cevap bekliyor? 15 Temmuz’un söylenen destanını, anlatılan masalını, gösterime giren tiyatrosunu, çizgi filmini, oratoryosunu, sinemasını, marşını bilen, söyleyen, izleyen var mı?   Bu bile olmuyorsa gelecek tasavvuru, bir kültürel proje olarak 2019 seçimlerini baz alarak bir adım atılamaz mı ?

16 Nisan’a kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hobisi olarak kalmaya mahkum edilen, hatta 7 Haziran seçimi öncesi Ak Parti’nin bile savunamadığı yeni siyasal sistem bugün ne halde ? Kim ne söylüyor? Bakıyorum… Demokrat Parti kökenli İçişleri Bakanı’na… Bu konuda ağzını bıçak açmıyor…Soğuk savaş döneminin politik kavgasında? Ya Kültür Turizm Bakanlığı? Ya Milli Eğitim ? Bu konuda kim nerede, ne yapıyor belli değil ? Acaba yine MHP ile Ak Parti ittifakı, Cumhur ittifakı, Recep Tayyip Erdoğan’ın hobisi, siyasi fantezisi gibi mi algılanıyor? Böyle olmasa elindeki Türk bayrağını sallamaktan yorulmayan Büyük Millete iki kelam edilip, yol gösterilmez mi? Bunu yapamıyorsanız/ bu yapılamıyorsa birlikte meydanlarda bayrak sallamayı da mı beceremiyorsunuz…

 
Yazarımız Fehmi Çalmuk, Türkistan Piri Ahmet Yesevi'nin mezarı başında.

Biliyor musunuz tarihimizin ana direğinin bağlı olduğu Göktürk Kitabelerinin bulunduğu Moğolistan’da halen Kültür Ateşimiz yok, Basın Ateşimiz yok… Bir TİKA var. Maşallah onlar da herkesin imdadına koşmaktan yorulmadılar… Halen Milli Eğitim Bakanlığı’nın elinde Orhun Yazıtlarıyla ilgili bir belgesel bulunmuyor. Ya Gençlik Bakanlığı, Ya Aile Bakanlığı yada bu amaçla kurulmuş Yunus Emre Enstitüsü ? Ulu Hünkar Ahmet Yesevi’yi tanır mı ? Namık Kemal Zeybek tek başına bir Yesevi misyoneri gibi çalışıyordu. Ya biz Yesevi’yi bu dönem ya tarihe gömdük ya da bilimsel toplantılarla akademik kadroların tozlu raflara bıraktığı tezlere mahkum ettik. Tarihi kişilik olduğu kadar yaşayan bir kişilik değil midir? Mananın, yüreğin, damıtılmış imanın yüzyıllardır ayakta tuttuğu kişilik…Bugüne bile getiremedik. Evlere, okullara sokamadık. Kimdir, nedir ? Yolu, yordamı, anlatımı nedir? Bilemedik/bildiremedik… FETÖ zulmü, vahhabi etkisi, İrancılık, radikaller, selefiler tartışmasına karşı bir defans Türk dilli bir savunma bir koruma kalkanı oluşturmak kimsenin aklına gelmedi. “Yesevi, Maturidi, Hanefi” üçgeninde bir medeniyet kurmuş, fikir dünyasında deryaları birleştirmiş onlarla karşı bir vefa, bir hürmet sunmanın neresindeyiz ?

 

Yok bu gidiş iyi bir gidiş değil…Bu hava iyi bir hava değil…Eğer aklınızı/aklımızı başınıza/başımıza almaz isek; 2019 seçimlerini çantada keklik görüp, “Reis, Bahçeli ile birlikte bu işi de halleder” denirse/deniliyorsa Büyük Milletin evlatları yine bir yol bulup gelir, yine bir yol açar gelir…

Haberler

Ekonomi

İran ile ticaret hacminde 30 milyar dolar hedefi

Ekonomi

Küresel piyasalar karışık seyrediyor

Gündem

Emeklilere bayram ikramiyelerinin ödeme takvimi belirlendi

Ekonomi

KOBİ'ler yeni dönemde KOSGEB destekleriyle büyüyecek

Gündem

Yapay zeka girişimleri 7 yılda 33 kat arttı

Gündem

İstanbul'da köprüler Pakistan Milli Günü için ışıklandırıldı

Gündem

Yaşlanan nüfusun çalışma hayatına olumsuz etkilerine karşı ''kadın istihdamı'' önerisi

Gündem

Türk Devletleri Teşkilatının tarım bakanları Kazakistan'da toplandı

Gündem

Türksat 6A'da sona yaklaşılıyor

Ekonomi

KOSGEB geçen yıl 107 bine yakın işletmeye destek verdi

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram tatilinin kamu çalışanları için 9 güne çıkarılacağını açıkladı

Gündem

Çanakkale Şehitler Abidesi'ne Türk bayrağı yansıtıldı