Gündem

Gündem Haberleri

Ankara?nın Kama Operasyonu

26.08.2016 00:00
Ankara?nın Kama Operasyonu

                                    VESSELAM

Fehmi ÇALMUK Gazeteci-yazar

AK Parti’nin kuruluş yıldönümüne yakın bir dönemde yazdığım yazıda, parti kurulurken kimi kurucuların AKABE biatını hatırlattığı için bu ismi önerdiğini hatırlatmıştım. Akabe biatlarının yapıldığı yer Mekke’de Mescid-i Harâm’a yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta ve Mina hudutları içinde, şeytan taşlanan Cemerât bölgesinde, Cemre-i Akabe ismiyle anılan büyük şeytanın taşlandığı yere yakın etrafı tepelerle çevrili küçük, kuytu bir vadidir. Medineli Müslümanların Hz. Peygamber’e biat ettiğini hatırlatmak maksadıyla inşa edilmiş bir mescid bulunmaktadır. Mekke’de bulunan bir arkadaşım geçenlerde Akebe Mescidinin fotoğrafını gönderince yazıya bu bilgiyle başlamak istedim. Türkiye’nin etrafında da yeni bir sözleşme var. Bu sözleşmenin tarafları yalnızca Müslümanlar değil. Özgür Suriye Ordusu’ndan tutunda Rusya’ya, ABD’den tutunda İran’a kadar farklı stratejik tarafları var. Fırat Kalkanı operasyonu Türkiye’nin gece gördüğü kabusun etkisiyle yapılmış, bugünü kurtarmanın bir operasyonu da değil. ABD Başkan Yardımcısının ayağını Türkiye’ye atar atmaz “PYD’nin Fırat’ın batısına geçmeyeceği taahhüdü” de bu operasyonu kısa ömürlü olmasını sağlamayacak.

 

Gerek siyasi gerekse askeri çevrelerden aldığım görüşler, yorumlar ve en önemlisi kararlar var. Bunlar Türkiye’nin yarını etkileyecek hatta ve hatta NATO’dan atılmasını bile gündeme getirecek kararlar. Bunun için 15 Temmuz’dan bu yana topal ördeğe dönmüş bir düzine çevrenin insiyatifiyle değil; ele geçirilemeyen, esir edilemeyen ve önemlisi de sinesine girilemeyen “derin aklının” irade beyanları bulunuyor.

 

Türkiye’nin 911 kilometrelik Suriye sınırının yaklaşık 812 kilometresi PKK’nın uzantısı Amerika kontrolündeki PYD’nin elinde. Fırat Kalkanı operasyonu yalnızca Cerablus’un Özgür Suriye Ordusu’nun eline geçmesiyle sınırlı kalmayacak. PYD’de İŞİD’de işgal ettiği topraklardan çekilecek. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla terör örgütü unsurları birer birer çekileceğini söyleyince kimi insanların ABD’nin buna izin vermeyeceğini söylediğini duyuyor, izliyorum. Evet bölge ülkelerinin dışında ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, AB ülkelerinin hatta İsrail’in bölgede söz sahibi olmak için pozisyon aldığını, örgütleri lojistik olarak destekledikleri biliniyor. İş Türkiye, İran ve Suriye ile sınırlı değil. Zaten anlamam; İngilizler Irak’ı işgal ettiler, sömürdüler nedense Kürt Enstitüsü Paris’dedir ! Ortadoğu’nun böylesine girift ilişkileri var.

 

Anlatalım: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kobani olaylarının zirve yaptığı dönemde 2014 yılının Ekim ayında  İslahiye’deki Çadırkenti ziyaret ederken "İşte aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn El Arab da diğer adıyla Kobani de düştü, düşüyor. Üç şey istedik. Bir; uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki; o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Üç; eğit-donat anlayışıyla Suriye ve Irak'ta oradaki ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem de donatılması lazım." diyordu. Türkiye bunların hiç birini başaramadı. Kobani’den iki yüz bini aşkın mülteci geldi. Arap, Türkmenler boşalttı. Bölgeye Kürtler’in değil terör örgütünün uzantısı PYD, Amerika’nın inisiyatifi ile yerleştirildi. Erdoğan Ekim ayının sonlarına doğru şunu söylüyordu: “Kobani kendileri için niye bu kadar stratejik onu anlamakta zorlanıyorum. Kobani’de zaten sivil kalmadı. Kobani’de sadece iki bin kadar orada savaşan insan var.”

PYD için yalnızca tırnaklarının yer tutması gerekiyordu. Bunu başardıktan sonra İŞİD kaç, PYD’ye tut dediler. Amerika’nın Türkiye’ye en büyük kazığı da Kobani süreciyle başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’de bir oyuna gelindiğini bu süreçten sonra anlıyor. FETÖ’nün işgal girişiminin yaşandığı gece akşam üzeri vefat eden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş üzerine birkaç yazı dışında bir çalışma görmedim. Merhumun 2014’de Seda Gök’e verdiği bir röportajda Suriye ile ilgili önemli bir saptaması var. O da açıkça oyuna gelindiğini belirtiyor: “Biz Suriye ve Ürdün işini sürdürebilseydik, güneyimizde büyük bir serbest ticaret bölgesi ortaya çıkmıştı. Onlarda istiyordu. 35 milyonluk yeni bir Pazar eklenecekti. Suriye’de olan olayların hedefi Türkiye’dir. Türkiye’nin bölgede gerçekten ekonomik kültürel ve siyasi güç olmasının yolunun açıldığını görenler bu şansın önüne geçmek için bu olayları çıkarmışlardır. Bizimkiler bu olayların üzerine benzin ile gidiyorlar. Herhalde oyuna geldik.”

 

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Ankara’da görüşmelerinde ısrarla ‘Türkiye’nin Suriye’den çıkış takvimini’ sorması belki de Ankara’daki görüşmelerin kilit konusuydu. FETÖ terör örgütü lideri Gülen’in iadesini zamana yayan ve iade kararının yargı tarafından verileceğini bile iddia eden Biden’in son karar merci olan Dışişleri Bakanlığından söz etmemesi de dikkat çekiciydi. Türkiye Obama yönetiminde değil iade sürecinin seçim sonrası seçilecek yeni başkan döneminde olacağını çok iyi biliyor. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye’den çıkışı iade oyalamasına karşı bir misilleme olarak gerçekleşecek. Biden ile aynı günlerde Ankara’da bulunan Mesut Barzani’nin bağımsızlık ilanı konusundaki aceleci tavrına Türkiye “Dur” dedi. Barzani, Türkiye onayı olmadan bağımsızlık ilan etmesinin mümkün olmadığını biliyor. Hele Türkiye’nin koruma kalkanı olmasının stratejik güvencesi varken “Bağımsızlık oyununa” girmesi mümkün değil.

 

Türkiye’nin Suriye’den çıkış takvimi belirttiğim gibi sürece bağlı. Bir, iki hafta, bir, iki ay hiç değil. Süleyman Şah Türbesi’nin eski yerine iadesinden tutun da Suriye’nin geçiş sürecinde özgür seçimleri sonuçlanıncaya kadar bu bölgede kalacağı, asker sayısını da arttırılacağı aldığım bilgiler arasında. Bunu sağlamanın en önemli rolü Suriye’nin Beşar Esed yönetiminin alacağı karar. Suriye nasıl Rusya’yı bölgeye çağırdıysa Türkiye’yi de bölgede etkin olmaya uluslararası karşılığı olan bir davetle çağıracaktır. Burada Türkiye’nin işgalci pozisyonda olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine bizzat ABD tarafından getirilse bile Rusya faktörünü ve bu gelişmelerin sürprizi Çin faktörünü unutmamak gerekir. Bu iki ülkenin veto garantisi neredeyse alınmış durumda. ABD, Türkiye’nin NATO’dan özellikle askeri kanadından çıkarılmasını gündeme getirebilecektir. NATO’nun askeri kanadından çıksa bile Türkiye sivil kanatta kalmaya devam edecektir. Türkiye bunun bir örneğini daha önce yaşadı. AB ülkelerinin iç aşaması olarak görülen ve Gümrük Birliği’ne uyum için önemli bir süreç verilen ülkelerden olmadı. AB’ye üye olmadan Gümrük Birliği’ne giren kaç ülke var?

 

Türkiye, NATO’ya rağmen Suriye’de kalıcı olmaktan vazgeçmeyecektir. Özellikle 15 Temmuz sonrası NATO müttefiklerinden hiçbir istihbarat desteği almamakla beraber İncirlik Üssü’nün darbeci işgal kuvvetlerinin en önemli lojistik üssü olması Türkiye’nin kara kaplı defterinin ilk sıralarında not edilmiş durumda. Bir de firarı askerler var. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın “133 general firarda, 3 askeri ateşe, 162 asker firarda.” Sözleri unutulmuş değil. Kimse kayıp generallerin Tel Aviv’de Dizengoft Street üzerinde kahve, bira yudumlarken, Ölü Deniz/Lut gölünde plaj sefası yaptığının farkında bile değil. 15 Temmuz üzerine çok şey söylendi ancak generallerin hangi yoldan dünyanın en güvenli yeri İsrail’e gittiğinin üzerinde durulmadı.

 

Türkiye’nin birlikte hareket edebileceği başka alternatifleri de var. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta belirtiyor. Şangay Örgütü (Beşlisi artık Özbekistan ile altı olduğu için bunu kullanmıyorum) enerji üreten ülkelerin enerji hatları, enerji transferi gelip gidip Türkiye’nin güneyindeki koridora takılıp kalıyor. Rusya kadar Çin’de bu koridorun tamamen ABD’nin elinde olmasını istemiyor. Bunun için Türkiye kartını iyi kullanmak ortaklıklarını stratejik hatta askeri alana götürmek istiyor. Geçenlerde bir Türk hariciye mensubunun Akdeniz güvenlik stratejisinden bahsederken Rusya ve Çin’in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’ini tanıma karşılığında, Türkiye’nin garantörlük haklarının güvencesinde Karpas bölgesinde “Gözlem üstü” açma istediklerini duyunca ayağa kalkıp “İşte bu kadar. Bu da ABD ve İsrail’e kapak olsun” deyiverdim.

 

ABD’nin, Türkiye üzerinde kullanılacak iki önemli kozu daha var. Biri ekonomik kriz… Amerika’nın sıcak parayı çekme, yabancı yatırımcıları başka ülkelere kaydırma gibi bir manevra yapabileceği açık. Bunun için 15 Temmuz sonrası Türk ekonomisindeki deprem ve artçı depremlere karşı tedbir büyük ölçüde Körfez sermayesinin hızlı bir şekilde Türkiye’ye girişini sağladı. Bir de devletin el koyduğu FETÖ terör örgütünün ve ona bağlı sermayenin nakit ve gayrimenkulleri var. Bu mal varlığının kimi Maliyecilere göre 10 milyar doları aştığı belirtiliyor. ABD’nin kullanacağı diğer bir koz da ayrılıkçı terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantıları. Kürt siyasetinin etkin siyasetçilerinden Hatip Dicle, son günlerde realiteyle buluşan açılımlar ve konuşmalar yapıyor. Siyasiler ile yaptığı konuşmaların ilk sırası ise bölücü örgütün imralı’da tutuklu bulunan başı Öcalan ile ilgili… “Ben hayatta iken bu işi yapalım. Sorunu çözelim. Eğer ölürsem şimdiden ayrışmaya başlayan örgüt kaç parçaya bölünür. Her ülkenin bir örgütü çıkar. Bu Türkiye’yi bölünmeye götürür.” Öcalan’ın bu sözlerini aktardıktan sonra Dicle, idari özerklik sözlerinin partinin bir grubu tarafından yüksek sesle seslendirilmesinden rahatsızlığını ortaya koyuyor. Dicle’nin siyasiler ile konuşmalarında ortaya koyduğu görüşler şu şekilde: “Yalnızca Güneydoğu’da yok ki Kürtler… Türkiye’nin her yerinde çalışıyor. İstihdam oluşturuyor, üretim yapıyor. Türkiye’nin inşaat ve pazar sektöründe bu kadar Kürt var. Bunlar yaşadıkları illerden dışlanmak istemiyor.”

 

Şimdi Türkiye kendi sınırını yanı başına 911 kilometrenin tam bağrına kamasını sokuverdi. Cerrahi müdahaleyi böyle yapacak. Kama operasyonu bir bakıma göğüs göğüse savaşmak demek. Masada, arazide, Suriye bataklığında…Bunun için anestezi olmadan yapılan cerrahi müdahalenin sancıları fazla oluyor. Benim bildiğim, inandığım ve geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin hastayı ameliyat masasında bırakmayacağıdır.

 

 

 

1.sayfa

1.sayfa