Politika

Politika Haberleri

AK Parti İstanbul Milletvekili Avukat Fatma Benli: Evet oylarında büyük artış var

12.04.2017 00:00
AK Parti İstanbul Milletvekili Avukat Fatma Benli: Evet oylarında büyük artış var

Şifa KAYMAK
(İHA) -
16 Nisan’a az bir süre kala nefesler tam anlamıyla tutulmuş durumda. Türkiye’de Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi öngören teklifte anketlerdeki son durum ne? Kararsızlık oylarında değişiklik var mı? Kürt seçmen ne diyor? 16 Nisan’da “Evet” çıkması durumunda hayatımızda ne değişecek? Referanduma ilişkin merak edilenleri AK Parti İstanbul Milletvekili Siyasi ve Hukuki İşler Başkan Yardımcısı Avukat Fatma Benli anlattı. Benli’ ye göre Avrupa’da yaşanan sıkıntıların ardından ise “Evet” oylarında artış meydana geldi.

Fatma Benli’nin siyaset macerasından başlayalım. Nasıl başladınız?

Ben avukatım ama uzun bir zaman insan hakları aktivisti olarak çalıştım. Önce 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasaklarına karşı mücadelenin bir parçasıydım. Sonra kadına karşı şiddet ve insan hakları hukukuyla alakalı çalışmalarımı devam ettirdim. Türkiye İnsan Hakları Kurumu üyesi olarak atandım. Uluslararası Hukukçular Birliğinin Türkiye temsilcisiydim. Dolayısıyla Meclisle ve bakanlarla sürekli bir iletişim halindeydim. Örneğin kadınlarla ilgili bir yasa çıktığı zaman nasıl olması gerektiği konusunda sürekli meclisteki vekillerin ve bakanların kapısını çalan bir konumdaydık. Örneğin kadına karşı şiddet yasasının mutfağında çalıştım. 2015 Haziran seçimlerinde de AK Parti İstanbul Milletvekili olarak seçildim. Sonra Kasımda seçimler yenilenince yeniden aday oldum. Sağ olsunlar adaylığım uygun görüldü ve yine milletimizin teveccühü ile seçildim.

AK Parti İstanbul Milletvekili Siyasi ve Hukuki İşler Başkan Yardımcısı Avukat Fatma Benli (sağda), İHA'dan Şifa Kaymak'ın sorularını cevapladı.

Kadın olarak siyasette ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Doğal olarak siyaset içerisinde olmak ciddi anlamda zor. Çünkü kendinizi sürekli daha iyisini yapmak mecburiyetinde hissediyorsunuz. Bizi halk seçti. Dolayısıyla halkın derdine derman olmak gibi çok önemli bir sorumluluğumuz var. Üstelik AK Parti milletvekiliyiz, AK Parti iktidarında halkın beklentisi çok yükseltildi. Hep iyi hizmetler verildi. Dolayısıyla çok çok daha iyi olmak ve kendimizi geçmek zorundayız. Bizim vasat olmak gibi bir lüksünüz yok. 7-24 çalışma mecburiyetindeyiz. Genel olarak Mecliste çalışmalar haftada üç gün gece 2-3’lere kadar devam ediyor. Benim İnsan Hakları İnceleme Komisyonun başkanvekili ve içinde görev yaptığım komisyonlarım nedeniyle görev ve sorumluluklarım var. Bu sorumluluğu yerine getirirken doğal olarak her siyasetçinin karşılaştığı zamanla alakalı sıkıntılar yaşıyorum. Sadece kadın olmama has ayrı bir sıkıntı değil bu, genel bir durum, ancak kadın vekil sayımız arttığında sorumluluklarımızı daha da paylaşacağız. AK Parti iktidarına kadar mecliste maalesef kadın milletvekili oranı çok azdı. Kadın siyasetçilerin %1’in altında mecliste olduğu dönemler yaşadık. Kadından sorumlu devlet bakanlarının erkek olduğu dönemler gördük. Dolayısıyla kadının sürekli siyasette dışlandığı bir süreçten geldik. AK Parti bu noktada kadınların siyaset içerisinde daha fazla var olabilmeleri için çok daha fazla çalışma sarf etti. Bugün bu oran %16’lara çıkmış durumda ama bize göre halen çok az. Türkiye’de özellikle kadınların toplumsal hayata yaptıkları katkı çok daha fazla olmalı, bizde bu oran daha fazla olsun diye çaba gösteriyoruz. Özellikle teşkilatlarda ve kadın kollarında birebir çalışan kadınların ne kadar ciddi ve özveriyle çalışma yaptıklarını görünce umutlanıyorum. Bir sonraki dönemde mecliste kadın oranının çok daha fazla olacağına inanıyorum. Sayı arttıkça çok daha iyi bir noktaya geleceğiz. 

28 Şubat sürecinde neler yaşadınız. O süreçten bahseder misiniz?

Refah-Yol koalisyonu hükümeti post-modern darbe ile düşürüldü. Türkiye bundan dolayı tam 13 senesini kaybetti. O dönemde kapatılan 22 bankanın parasının ödenmesi tam 12 senemizi aldı. Şu an yaptığımız Dünyanın en büyük havalimanlarını, en derin tünellerini, en geniş köprüleri, şehir hastaneleri belki seneler önce yapabilirdik, ama imkan vermediler, biliyorsunuz onların borçları AK Parti iktidarına kaldı. O borçları AK Parti iktidarı ödedi. Aslında 28 Şubat süreci tüm Türkiye’nin 13 senesini çalan, yüzbinlerce insanın üzerinde ayrımcılık uygulayan ve bu nedenle ders almamız gereken bir süreç. Ben aynı yasal mevzuatta hukuk fakültesinden mezun oldum, birden mezun olduğum okulun bahçesinden içeri giremez olduk, O dönemde Marmara üniversitesinde yüksek lisans yapıyordum. Marmara Üniversitesi başörtüsü yasağını daha geç başlattı. Rektör Ömer Batırel, başörtüsü yasağını başlatmadığı için dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz tarafından istifa ettirildi. ve başörtüsü yasağı başladı. O dönemde ben tezimi yaşmıştım. Sadece sunmam gerekiyordu. Yani, yarım saat jüri önünde sunsam yüksek lisansı bitirmiş olacaktım. O kadar verdiğim emeği tamamlamış olacaktım. Ancak yeni gelen rektör başörtüsü yasağını başlattı. Bende yarım saat için başımı açmak ya da peruk takmak yada eğitimi yarım bırakmak zorunda bırakıldım. Bunu kabullenemedim. Sonuçta başımı örtmem veya açmam bana ait bir karardı. Hiç kimsenin bana ait olan eğitim hakkımı kullanmam için bana dayatmada bulunmaya hakkı yoktu. O yüzden başka hiçbir tercihi kabul etmedim ve okulu bıraktım. Ki o dönemde öğrenci kardeşlerimiz çok daha fazla sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Onlar üniversiteleri hiç tamamlayamadı. Sadece öğrenciler memurlar hakkında uygulanan bir yasak süreci değildi, herkes bundan etkilendi. Örneğin ben kadına karşı şiddet üzerine konuşmalar yapardım. Yurt içi yurtdışı pek çok yerde Ama Türkiye’de bir üniversite beni davet edip başörtülü olduğumu fark ettiklerinde davetten vazgeçebiliyorlardı. Ki diğerlerinin yaşadıklarını düşününce bu hiçbir şey değil. Çocuklarını askere gönderip yemin törenine katılamayan anneler oldu. İmam Hatiplerden atılan öğretmenler ve öğrenciler oldu. 28 Şubat sadece başörtülü kadınlar için gerçekleşen bir yasaklar silsilesi değildi. Hayatın her alanında hepimizi etkiledi. Kapatılan 22 bankayla bütün Türkiye'ye zarar verdi. Bu nedenle asla tekrarlanmaması için önlem almak zorundayız. 

Yaptığınız çalışmalarla “Dünyanın En Etkili 500 Müslüman’ı” arasında yer aldınız. Bu çalışmalardan biraz daha bahseder misiz?

Georgetown Üniversitesinin yaptığı bir çalışmaydı, o dönemdeki çalışmalar nedeniyle benim ismim de yer aldım muhtemelen, 28 Şubat süreci 13 sene sürdü mağdurlar kadar bununla mücadele eden avukatlar stk lar vardı, bize düşen pek çok dernek bünyesinde elimizden geleni yapmaktı, binlerce yasak mağduru için binlerce dilekçe yazdım, yüzlerce dava açtım, yüzlerce konuşma yaptım, binlerce toplantıya katıldım, yasak kalkana kadar mücadelemiz hiç durmadı, sonuçta yapılan baştan aşağı haksızlıktı. 28 Şubatta hukuksuz ve keyfi olarak alınan kararlar yüzünden binlerce insan haklarından mahrum bırakılmıştı. İnsanlar, eğitim haklarını, çalışma haklarını kullanamadılar. Kamusal hayatın içerisine giremediler. Özel işletmelerden bile kovulanlar oldu. Alınan yasak kararları hukuka aykırı yasaklardı. O yüzden davalar açtık. Değişik mahkemelerde açtığımız davalarla yürütmeleri durdurma kararı aldık. Mahkemeler yasa uyarınca yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu ifade ettiler. Ancak üst rütbeli askerlerce yargıçlara irtica konulu brifingler verildiği bir dönemdi. Yasa değişmeden başörtüsü yasağı uygulayamazsınız diyen una hükmeden bütün hâkimler soruşturma geçirdi ve sürüldüler. Türkiye’de yaklaşık 50 kadar bununla ilgili soruşturma geçirip sürülen hâkim var. Edirne, Samsun, İstanbul 6, Bursa ve Van Bölge İdare mahkemeleri hâkimleri sırf başörtüsü için verdikleri kararlar nedeniyle sürüldüler soruşturma geçirdiler. Akabinde biz bütün davaları kaybetmeye başladık. Tüm davaları kaybetsek de haklı olduğumuz biliyorduk. Bunun için mücadele etmeye devam ettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittik. AİHM, önce, ‘kabul edilebilir’ kararı verdi. Ancak daha sonra Fransa’da da başörtüsü yasağı başlayınca ve Leyla Şahin davasında mahkemeden ‘devletin böyle bir takdir hakkı vardır’ kararı çıkınca açtığımız yüzlerce davayı tek bir liste ile reddettiler. Bunun üzerine Birleşmiş Milletlere gittik. O dönem beni kendi ülkemde davalara avukat olarak almadılar ama ben hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hem de BM CEDAW Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Komitesi önünde, 76 STK’yı temsilen bölge raporu sunma imkânım oldu. 2010 yılında kadınlarla ilgili en önemli konuyu Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Komitesi hem eğitim hem siyasal çalışma katılım konusunda kadınlara yapılan ayrımcılıkla ilgili neler yapıldığına dair bir tavsiye kararı çıkardı. BAK Parti 2010’da anayasa değişikliği yaparak Türkiye’deki reformların önünü açmıştı. O esnada şapka taktığı için dersten çıkarılan öğrenci için yazdığım başvuru olumlu sonuçlandı. Başbakanlık İnsan Hakları Kurumuna gönderdiğimiz dilekçe YÖK’e gönderildi ve YÖK, ilgili üniversiteye “Bir üniversitenin öğretim görevlisi öğrenciyi kıyafeti nedeniyle destek çıkaramaz” yazısı gönderdi. Aslında bu baştan beri söylediğimiz ama maalesef 28 Şubat yasakları devam ettiği için bir türlü kuvveti kullanan kurumlara kabullendiremediğimiz hukuki bir gerçekti. Akabinde de başörtüsü yasağı kademeli olarak kaldırıldı. Türkiye’de de bu sorun aşılmış oldu.

Avrupa’da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye olarak AB’den vazgeçmeli miyiz?

Türkiye milyonlarca Türkün yaşadığı Avrupa Birliğini tamamen göz ardı edemez. Ancak Türkiye AB’deki diğer ülkelerin eşiti. Türkiye, AB’nin diğer ülkelere verdikleri haklardan daha azına razı olacak bir ülke değil. Biz ancak eşit şartlarda orada yer alabiliriz.

Avrupa ise artık kendi iddia ettiği değerlerinden uzaklaşan aşırı sağcılaşmanın ve yabancı düşmanlığının çok fazla arttığı bir yer haline geldi. Bu birazda ülkelerin ekonomik zorlukları ile alakalı bir durum. AB çok hızlı büyüdü ancak büyüme hızıyla orantılı olarak kendisini geliştiremedi. Ülkeler ciddi anlamda ekonomik kriz yaşıyorlar. Avrupalılar Kendi hayatlarında yaşadıkları ekonomik daralmanın kabahatlisinin yabancılar olduğunu düşünüyorlar. İslam düşmanlığı arttıkça bunu kendi kendilerine anlatamadıklarından, biz Müslümanlara yada yabancılara karlı değil, Erdoğan’a karşıyız diyerek kendi vicdanlarını aklamaya çalışıyorlar. Bu sene pek çok AB ülkesinde seçim var, Hollanda oldu diğerleri devam ediyor. Aşır sağ uçtaki yabancı düşmanlığını körükleyen partiler, çok daha fazla oy almaya başladılar. Çünkü halktaki ekonomik zorluğu popülist söyleme çeviriyorlar. Merkezdeki partiler de oy kaybetmemek içim artık aşırı sağa kaymaya başladı. İnsanları Cumhurbaşkanımıza karşı kışkırtarak oy almaya çalışıyorlar. Bu durum o ülkelerin Türkiye ile olan ilişkilerine sağlıklı bakamaması ile sonuçlanıyor.

Öyle ki 15 Temmuzda çok ağır bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Bu ülkenin kalbine, meclisine 9 defa bomba atıldı. 12 tank gönderildi. Helikopterlerle tarandı. Ama Avrupa Birliği maalesef sadece kınamakla yetindi. Çok sonra gelip ziyaret ettiler. Hâlbuki biz Berlin’de, Brüksel’de, Paris’te bir saldırı olduğunda sanki kendi canımız yanmış gibi tepki veriyoruz. Biz bu tepkiyi verirken aynısını da onlardan bekliyoruz. Ancak bu maalesef mümkün olmuyor, Cumhurbaşkanımıza Erdoğan’ı öldür yazan pankartlar asıp tişörtler bastırabiliyorlar.

Sonuçta referandum Türkiye'de. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş veya parlamenter sistemle devam etme kararı Türk milletinin kendi kararı. Buna karşın biz Hollanda’daki, Almanya’daki, OHAL’de seçim yapacak Fransa’daki seçimlerle ilgilenmezken, onlar bizim referandumumuzla bizden çok daha fazla ilgileniyorlar. Alman başbakanı Merkel’in ile Trump ilk yüzyüze görüşmesini yaptığı gün ben Almanya’daydım. lAncak akşam akşam 18:00 haberlerinde Almanya’da kendi başbakanları yoktu. İlk haber bizim Cumhurbaşkanımızdı. Almanya’da o kadar çok Erdoğan aleyhtarlığı yapılıyor ki, Almayanda bana söylenen bir ankette 6 yaş altındaki çocuklara Başbakan kim diye sormuşlar. 18 ismi de sıralamışlar, Almanya’da sabahtan akşama kadar televizyonlardan ve radyolardan Erdoğan ismini duyan çocuklar Erdoğan cevabı vermiş. Bu aslında bizim referandum sürecinde çok daha fazla çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Bu sistem bizi güçlendirmiyor olsaydı, Avrupa bu kadar net hayır kampanyası yapmazdı. Bizim iyiliğimiz için Türkçe Hayır propagandası yapan gazete çıkarmadıkları açık

Sonuçta Bizim bakanlarımıza kendi toprağımız konsolosluğa sokmadılar, ancak konferans salonu vermeyenler, kendi büyük elçiliğine girmesine izin vermeyenler PKK’ya hayır mitingi için izin verdiler. Ve on binlerce PKK’lı, terörist başı Apo’ nun posterleri ile yürüdü.

Bu asla kabul edilir bir durum değildir. Türkiye şuana kadar AB ile yaptığıgeri kabul anlaşmasına sadık kaldı. Ama AB vize serbestisine ilişkin kendisine düşen kısmı yerine getirmedi. Bu durum Türkiye’nin AB’ye giriş sürecindeki kararlarını sorgulamasına sebebiyet veriyor. Biz onlara baştan beri dediğimiz söylüyoruz. Bizi eşit olarak kabul etmiyorsalar o zaman bizim yapabileceğimiz bir husus yok.

Sonunda milli birlik ve beraberliğin kazandığı 15 Temmuz sürecini yaşadık hep birlikte. Kadınıyla yaşlısıyla genciyle bu ülkenin milli birlik ve beraberliğine sahip çıkıldı. O geceyi en iyi hangi kelimelerle özetlersiniz?

15 Temmuz tarihimizin en uzun gecesiydi. Eğer biz 15 Temmuz gecesi düşman işgaline uğrasaydık, herhangi bir ülke gelip bize saldırıda bulunsaydı, herhangi bir ülkenin pilotları bizim insanımızı bombalasaydı belki canımız bu kadar çok fazla yanmazdı. ‘Bunlar düşman derdik. Ama kendi askerimizin üniformasını giyen hainlerin bunu yapması canımızı çok yaktı. FETÖ’ nün tek bir emirle herkes üzerinde bu kadar vahşet oluşturması hepimizi etkiledi. Tanklarla insan ezebilevekleri herkesin gözü önünde insanları vurmaları önceden öngörülebilen önceden tahmin edilebilen bir durum değildi. Bizim peygamber ocağı dediğimiz, kendi evlatlarımızı gönderdiğimiz askerlerin cuntacılar tarafından hainleştirilmesi, çok acı. En acısı hangi şehit ailesi ile konuşsam şehitlerimizin ya alınlarından ya kalbinden ya da sırtından vurulduğunu öğrenmekti. Düşünün öyle gazilerle konuştum ki nana , ‘ben vuruldum. 100 metre sürüklendim kaçıyorken tekrar vurdular’ demesiydi. Hastanede ziyaret ettiğim bir gazimiz, ‘Yan taraftaki odaya gidin lütfen. Orada ben yaralandığımda bana yardım etmeye çalışırken vurulan arkadaş yatıyor.’ Demesiydi. Savaşta bile yaralıları ölüleri taşıyanlara ateş edilir mi, yaralılara tekrar ateş edilir mi. O yüzden 15 temmuz hainlik kelimesinin kifayetsiz kaldığı bir geceydi diyebilirim.

MHP ittifakı Kürt seçmeni nasıl etkiler?

Sürekli sahada olan biri olarak şunu açıklıkla diyebilirim ki, bu durum Kürt seçmeni asla olumsuz yönde etkilemiyor. MHP lideri Devlet Bahçeli, 15 Temmuz’dan önce başkanlık seçimine karşı olduğunu ifade ederken neden bu tarihte sonra kararını değiştirdi? Sonuçta o bir muhalefet partisi lideri. Oy almak için iktidar bir şey söylediğinde karşı durmak durumundadır. Ama 15 Temmuz gecesinde meclisi bombalayan ve daha sonra gerçek bir polis kullanarak Rusya Büyükelçisini öldürtenler bize şunu gösterdiler. Türkiye çok ciddi bir tehlike altındadır. PKK, DEAŞ, DHKP-C ile uğraşan Türkiye ayrıca gizli olan üstelik 1989’lardan bu yana planlı olarak faaliyet gösteren FETÖ ile de uğraşmaya başladı. Sayın Bahçeli de 15 Temmuz da bu tehlikeyi gördüğü için Türkiye’deki mevcut sistemin güçlenmesi gerektiği fikrine sıcak baktı. Konu memleketse geride kalan her şey teferruattır’ dedi. Bu yaklaşıma Kürt seçmende olumlu bakıyor. Herkes farklı partilere oy verebilir ama bu başka. Bu durum memleket meselesidir.

Referandumla ilgili size gelen anket sonuçları ne diyor?

Anketle son dönemde çok daha fazla olumlu yönde arttı. Toplumun nabzına baktığımızda anayasa değişikliklerine yönelik tereddüt olmadığını görüyoruz. Sonuçta maddeler üzerinden bir eleştiri yok. Çünkü şuan darbe anayasasıyla yönetiliyoruz. şu ana 18 defa değişen 117 maddesinde değişiklik yapılan anayasada sıkıntılar olduğu açık. Son iki seçimde de bütün partiler anayasa değiştireceklerini beyan ettiler. Tüm partiler anayasanın değişmesi gerektiğini deklare edildiği için aylarca komisyon çalışası yapıldı mecliste . Bütün partiler değişmesini gerektiğini konusunda mutabakata sahip, sadece nasıl değişeceği konusunda anlaşamıyoruz.

Bunu AK Parti ve MHP sağladı. CHP maddeler bazında eleştirecek bir şey bulamadığı için 18 yaş konusunu eleştiriyor. 18 yaş küçükse 15 yaşta küçük değil mi? Biz 15 Temmuz’da 15 yaşında birçok şehit verdik. Bugün Türkiye’de 18-25 arası 7 milyon genç var. Biz o gençlere biraz bekleyin sonra seçilme hakkında sahip olursun deme hakkında sahip değiliz. . Sadece önlerindeki engeli kaldırmaya çalışıyoruz. 7 milyon genç arasında hiç mi ülkeye ufuk olacak diğer gençlere model olacak meclise girmeye hak eden hiç mi kimse yok.

Muhalefet sadece yalanlar üzerinden kafa karıştırmaya çalışıyor, her gün yeni bir yalan gündemde Türkiye, Osmanlı olacak, babadan oğla geçecek diyorlar. Biz istikrar olsun iki başlıklı yönetim olmasın diyoruz Bu sistemde kimseye sihirli değnek veriliyor değil ki muhtarlıklar lokantalar kalksın işin ilginç tarafı bu yalanlarla insanları kandırabilmeleri, ciddi ciddi evet çıkarsa oruç tutanlara ceza verilecek dyenler vekiller iki sene emekli olacaklar bile diyenler bile var. Artık akla ziyan dedikodular üzerinden gidiyorlar. Şimdi de Suriyeliler üzerinden dedikodu yaymaya başladılar. Suriyelilere maaş veriliyor. Vatandaşlık veriliyor. Suriyeliler oy kullanacak Suriyeliler üzerinden bizim çocuklarımız üniversiteye giremiyor ’ diyorlar. Artık bu kadar yalan vicdansızlık.

Suriyelilere yönelik dedikodular doğru mu?

Doğru olmamanın ötesinde dediğim gibi bu yalanlar artık vicdansızlık. Bunların hiç biri doğru değil, maaş vatandaşlık sınavsız üniversite, en acısı sanki bu insanlara daha geçtiğimiz günlerde Esed kimyasal bomba ile saldırılmamış, Suriye'de insanlar Kedi köpek yeme fetvası istememiş, halep düştüğünde kadınlar intihar fetvası istememiş gibi acımasızca yalanlarla insanların kafasının karıştırılmaya çalışılması bizim halkımız bu yalanlara inanmıyor,

Bu nedenle anketler de artık “evet” oyu yüksek çıkmaya başladı. “Evet” oyu yüksek bir oranda gelirse bu dünyaya güzel bir cevap olur. Biz istiyoruz ki evet oyu yüksek oranda çıksın ve tüm dünyaya bizimle uğraşan Avrupa’ya büyük cevap olsun. Bizim insanımızı tank durduramadı, Avrupa’nın atı, köpeği hiç durduramaz diyebilelim. 

16 Nisan’da “Evet” çıkması durumunda ne değişecek?

16 Nisanda ‘Evet’ çıkması ile Türkiye’de bir rahatlama ve güven ortamı olacak. Şuan yaşadığımız sıkıntıları en aza indireceğiz. AK Parti uzun süredir iktidar olduğu için biz anayasadan kaynaklanan problemlerle en az şekilde karşı karşıya kaldık. Ama sürekli olarak yarın ne olacağını düşünmek zorundayız. En ufak bir sallantında hemen o sıkıntılar gün yüzüne çıkıyor. Haziran seçimlerinde bunu net olarak gördük. Türkiye 94 yıllık bir devlet ama 65’inci hükümette. 47 tanesi hep 2 seneden düşük sürelerde görev yaptı. 27 günlük koalisyonlarımız oldu. O yüzden 28 Şubatta koalisyon olduğu için çok rahat hükümeti devirdiler. 13 senemizi çalmalarının tek sebebi 28 Şubatta Refah-Yol hükümetinin bir koalisyon olması ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in dönemin başbakanı ile arasının bozuk olmasıydı. Onun bedelini hepimiz ödedik. Haziran seçimlerinde bunun çok uzak bir ihtimal olmadığını, Türkiye’nin aynı girdaba kapılabileceğini bir daha gördük. Haziran seçimlerinde AK Parti çok yüksek oy aldı ama tek başına iktidar olamadı. Koalisyon görüşmeleri başladığında KCK lideri Cemil Bayık, “Çözüm süreci bitmiştir. Çünkü TC baraj yapıyor” dedi. Daha sonra olan patlamaları biliyoruz. askerimiz polisimizle oranın masum halkı öldü. Daha sonra hendek kazılmalarını, özerklik ilanlarını gördük. Çünkü devlet olarak zayıfladığınızda karşınızdaki düşmanlar çok daha güçlü olarak saldırabiliyorlar. Eğer biz çok güçlü bir evetle bütün dünyaya cevap verirsek düşmanlarımıza da aynı mesajı vermiş olacağız. Anayasa değişikliği Türkiye sistemini güçlendirecek. Bundan sonrada sürekli istikrar içerisinde yürütmesi olacak. Halk yürütmeyi artık kendi seçecek, yasama yürütme yargı arasında denge olacak ama istikrar söz konusu olduğu için hiçbir zaman bizi zayıf göremeyecekler. 

Peki halk neden “Evet” demeli?

Türkiye tarihi bir dönüm noktasında. Daha önceki anayasaları hep darbeciler yaptı. Darbe yapanlar, darbeden sonra kendi mantıklarını kendi ideolojilerini anayasaya eklediler. Bundan doğan zararı bütün Türkiye olarak çektik. Biz aynı sıkıntıyı bir daha yaşamayalım diye büyük bir mutabakatla meclisten, anayasa değişikliğini gerçekleştirdik. Artık tek başlı yönetim olsun. Artık kararı bizim halkımız versin. Kendi istediği insanı seçsin ama seçtiği insan yaptığı her işlemden sorumlu olsun. Meclis daha da güçlensin dedik.

Bu durumda Türkiye’nin çok daha fazla güçlenmesi hem evet hem hayır verenlerin daha fazla menfaatine olacak. Sonuçta evet diyen de hayır diyen de kendi vatandaşımız, hepimiz aynı topraklarda yaşıyoruz. Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Bizim amacımız da bu gemiyi daha da güçlendirmek. Çünkü bu gemi batarsa en dipteki de kaptan köşkü de batar. Biz bunun bilinci içindeyiz. Bütün vatandaşlarımızın da o birlik beraberlik duygusunu unutmadan ülkemiz için beraberce mücadele etmeye çağırıyoruz. Evet ile Türkiye çok daha düzel bir geleceğe adım olacak.

 

 

 

1.sayfa

1.sayfa

Gündem

İstanbul için pazar gününe kadar kuvvetli sağanak uyarısı

Ekonomi

İnternet medyasında gelirler ve istihdam olanakları arttı

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı